Dünya çelik üretimindeki artış, hızlanarak devam ediyor. Yılın ilk 4 aylık döneminde, dünya ham çelik üretimi yüzde 5.2 oranında yükselmiş bulunuyor. Söz konusu artışta, üretimini yüzde 4.6 oranında yükselten Çin’in, önemli bir rol oynadığı gözleniyor. Diğer büyük çelik üreticisi ülkelerde de, üretimin artış eğiliminde olması, önümüzdeki aylarda, giderek daha fazla ürünün ihraç piyasalarına yönelmek durumunda kalacağı anlamına geliyor.
Dünya çelik piyasalarında, ihracata yönelik çelik üretimindeki artışa paralel olarak, tüm ülkeler, yoğun bir şekilde iç piyasalarını dampingli ve devlet destekli çelik ürünleri ithalatının yaratacağı olumsuz etkilerden korumaya yönelik tedbirler almaya devam ediyor. Dünyanın en korumacı ülkesi olan ABD, Türk çelik üreticileri de dâhil olmak üzere, yüksek oranlarda uyguladığı anti-damping ve telafi edici vergi önlemlerine ilave olarak, bu defa ‘ulusal güvenlik’ gerekçesi ile, Section 232 kapsamında tüm çelik ithalatını engellemeye yönelik çalışmalar yürütüyor. ABD ve diğer ülkelerde artan korumacılık, açık piyasalar için ciddi bir tehdit oluşturuyor.
Bu arada çelik sektörümüz, dünya piyasalarında ortaya çıkan elektrot krizi nedeniyle, zorlu bir dönemden geçiyor. Çin’in çevre mülahazaları nedeniyle, yıllık 100.000 ton civarında elektrot üretim kapasitesini kapatmış olmasını, dünyanın diğer büyük üreticileri fırsata çevirmiş bulunuyor. Çin’deki kapasite kapanışlarını kullanan büyük elektrot üreticilerinin, fiyatlarını 2 misline varan oranlarda arttırmalarının ve daha önceden yapılmış uzun vadeli anlaşmalarını iptal etme çabası içerisine girmelerinin, sektörün üretimini tehdit eder boyuta ulaştığı gözleniyor. Global piyasalardaki gelişmelerden, sıkıntının orta vadede çözülmesinin de beklenmediği anlaşılıyor.
Dünyada bu gelişmeler yaşanırken, 25 milyon tonluk üretim kapasitesi, 16 milyon tonluk üretimi ve 7 milyon tonluk ihracatı ile, Dünyanın önde gelen inşaat demiri üreticilerinden olan ve ikinci en büyük ihracatçısı konumunda bulunan Türkiye’de, bazı müteahhitler tarafından, önce yurt içi inşaat demiri arzında sıkıntı yaşandığı, daha sonra da fiyatların enflasyondan kopuk bir şekilde yükseldiği yönündeki iddialarını gündeme getirmeleri ve bu mesnetsiz iddialarını, Ekonomi Bakanlığı’nın gündemine aldırmaları, rahatsızlığa yol açtı.
Bazı inşaat müteahhitlerinin mesnetsiz iddialarının hedefi hâline gelen çelik sektörü, hiçbir dayanağı olmayan bu iddiaların, kamu tarafından sahiplenilmesini yadırgadı. Siparişler makul teslimat süreleri ile verildiğinde, inşaat demiri üreticileri, inşaat firmalarının tüm ihtiyaçlarını karşılayabilecek durumda bulunmasına rağmen, referandum öncesinde siparişlerini bekleten müteahhitlerin, Mayıs ayında anlaşmışcasına, eş zamanlı ciddi sipariş artışları ile piyasaya girmeleri ve siparişlerinin derhâl teslim edilmesini talep etmeleri, objektif iyi niyetle bağdaştırılamadı. Çelik üreticileri, inşaat sektörünün tüm ihtiyaçlarını karşılayabilecek üretim kapasitesine sahip oldukları hâlde, bazı inşaat müteahhitleri, bilinçli bir şekilde son derece kısa teslimat süreleri ile veya ileri tarihli siparişlerini öne çekme isteğiyle, ürün talep ederek, sorunun devam ettiğini ileri sürdü ve kamuoyunu yanılttı.
Çelik üreticisi kuruluşlar, piyasada oluşturulmaya çalışılan yanıltıcı algıyı kırmak için, ilave maliyetlere katlanmak pahasına, ihraç sevkiyatlarını maksimum ölçüde erteleme ve yurt içi piyasanın ihtiyacını karşılama gayreti içerisine girdi. Ancak çelik üreticilerinin ihraç bağlantılarını bir kenara bırakıp, iç piyasaya dönmesi sonrasında, bu defa da inşaat sektörünün iddia edilen canlı talebi durdu.
Bazı müteahhit derneklerinin ve inşaat firmalarının, kendi öngörü eksikliklerinden veya risk almamalarından kaynaklanan bu durumu, inşaat demiri üreticilerine mal etmeye çalışmaları üzerine oluşturulan bu yanlış algıyı kırmak için, yoğun fedakârlıklar gösterilmesi sonrasında, müteahhitlerin bu defa inşaat demirinde KDV’nin kaldırılması, imar ile ilgili düzenlemeler yapılması gibi, farklı konulardaki beklentilerini gündeme getirmeleri, esas amacın, çelik sektörü üzerinden sorunlarını çözmek olduğunu ortaya koydu.
Aslında bu durum, ilk defa yaşanmıyor. Geride bıraktığımız yıllarda da, inşaat demiri fiyatlarındaki dalgalanmalar, yurt içi enflasyon oranları ile karşılaştırılarak açıklanmaya çalışıldı. Ankara Ticaret Odası Başkanı’nın bu çerçevede yaptığı açıklamalar, bilgi eksikliğine verilse de, geçmiş yıllarda defalarca konuyu bu şekilde gündeme getiren, kendilerine çelik sektöründe fiyatların oluşma tarzı ve dünya çelik sektöründeki dinamikler hakkında bilgi verilen İnşaat Müteahhitleri Konfederasyonu’nun (İMKON) döviz kurlarındaki dalgalanmaları ve inşaat demirinin, uluslararası piyasalardaki fiyat artışlarını göz ardı eden açıklamaları, iyi niyetle bağdaştırılamıyor. Kendilerini paydaş olarak gören bir sektör hakkında, böylesine mesnetsiz suçlamalarda bulunmaları yadırganıyor. Sektörün tüm dinamiklerini yakından takip eden Ekonomi Bakanlığımızın, hiç şüphesiz gümrük vergilerini düzenlenme yetkisi bulunuyor. Ancak Bakanlığımızın, bunu dünya çelik sektöründeki gelişmeleri göz ardı ederek ve inşaat sektörünün iddialarının bir gereğiymiş gibi yapıyor olması, çelik sektörümüzü ciddi ölçüde rencide etmiş bulunuyor.
Hiç şüphesiz, iyi niyetle bağdaştırılamayan bu açıklamalar, tüm müteahhitleri kapsamıyor. Bu vesile ile, Türkiye’nin en büyük müteahhitlerini bünyesinde barındıran Türkiye Müteahhitler Birliği Başkanı Sayın Mithat Yenigün ile İstanbul İnşaatçılar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Nazmi Durbakayım’a ve diğer çok sayıda müteahhide, durumu objektif olarak kavrayan sağduyulu açıklamalarından dolayı teşekkür ediyoruz.
Bugün geldiğimiz noktada, vergi indirimine gidilecek ise, söz konusu indirimin olumsuz etkilerini asgariye indirecek gözetim mekanizmalarının kurulmasına ve deprem kuşağında bulunan Ülkemize, kalitesiz ürün ithalatını engelleyecek tedbirlerin, acilen uygulamaya aktarılmasına ihtiyaç duyuyoruz.