Çelik Sektörümüzün Rekabet Gücünü Arttıracak Tedbirler Gecikiyor Tarih: 24 November 2016

Dış ticaret verileri, Türkiye’nin dış ticaret açığının Kasım ayında zirveye ulaştığını gösteriyor. İhracat 2014 yılının Kasım ayında, 2013 yılının aynı ayına göre % 7.5 düşüşle 13.1 milyar dolar, ithalat % 0.2 artışla 21.4 milyar dolar olarak gerçekleşmiş ve böylece Kasım ayında dış ticaret açığı 2013 yılının aynı ayına göre % 15.3 artışla, 8 milyar 316 milyon dolar seviyesine ulaşırken, ihracatın ithalatı karşılama oranı, % 61.2’ye gerilemiş bulunuyor.

Göstergelerdeki bozulma eğilimi, çelik sektörümüz açısından da geçerlilik taşıyor. Kasım ayında, çelik ürünleri ihracatı, % 18.8 oranında gerilerken, çelik ürünleri ithalatındaki gerilemenin % 14.2 seviyesinde kaldığı gözleniyor. İhracattaki olumsuz performans nedeniyle, Kasım ayında çelik ürünleri ihracatının ithalatı karşılama oranının, % 110 seviyesine kadar gerilediği hesaplanıyor.

Türkiye’nin dış ticaret açığını oluşturan en büyük kalemlerden birisi olan petrol fiyatlarının % 50 civarında düşmüş olmasına rağmen, dış ticaret açığında büyüme eğiliminin ortaya çıkması, ekonominin yapısal bir sorunla karşı karşıya bulunduğunu ortaya koyuyor. 

Benzer durum, girdi maliyetlerindeki düşüşe rağmen, ihracatındaki gerileme ve ihracatın ithalatı karşılama oranındaki düşüş eğilimi nedeniyle, çelik sektörümüz için de geçerlilik taşıyor. Sektörümüzün karşı karşıya kaldığı ve süratle çözüme kavuşturulması beklenen yapısal problemleri 2 ana başlık altında özetlemek mümkün görünüyor.

Bu sorunlardan ilkini girdi maliyetleri üzerindeki yükler teşkil ediyor. Yıllardır devam eden çalışmalara rağmen, belirli kurumların girdi maliyetleri üzerindeki TRT payı, çevre katkı payı gibi yükleri düşürmemesi, çelik sektörümüzün uluslararası piyasadaki rekabet gücünü azaltıyor ve esasen karşılaştırmalı üstünlüklere sahip olan ve çok yönlü devlet teşviklerinden yararlanan Çinli üreticiler ile rekabette pazar kaybı yaşamasına neden oluyor.

Diğer önemli problem ise, Türk sanayinin yerli girdi ile çalışma alışkanlığını geliştirecek tedbirlerin alınmamış olması olarak ortaya çıkıyor. Bu durum, ithalatın dış ticareti olumsuz seviyelerde etkileyecek noktalarda seyretmeye devam etmesi sonucunu doğuruyor. Dahilde İşleme Rejimi (DİR) uygulamasının ithalatı teşvik eden yönleri ve kalitesiz ürün ithalatının engellenmesine yönelik herhangi bir tedbir alınmaması, bu sorunu daha da ağırlaştırıyor. Oysaki, Türk çelik sektörü Türkiye’deki tüm sektörlerin ve sanayi kuruluşların ihtiyacı olan çeliği üretecek kapasite ve yeterlilikte bulunuyor. AB, ABD, Kanada ve Güney Kore gibi ülkeler başta olmak üzere, tüm gelişmiş ülkeler çelik sektörlerinin kendi yerli sanayi ile entegre olması konusuna özel bir önem atfediyor ve sanayilerinin yerli çelik sektörlerinin üzerinde büyümesini arzuluyor. İthalata dayalı büyüme, hiçbir gelişmiş ülke tarafından sağlıklı ve sürdürülebilir bir büyüme olarak kabul edilmiyor.

Bu cümleden olarak, Ekonomi Bakanımızın görevinin birinci yıldönümü vesilesi ile yapmış olduğu konuşmada yer alan dampingli ürünlere karşı önlem alacaklarına ve yerli girdi kullanımına ağırlık vereceklerine ilişkin açıklamaları, bundan sonraki dönemde, bu beklentilerimizin uygulamaya aktarılmasına müsait bir iklim oluşturulacağı intibaını veriyor. Sayın Bakanımızın konuşmasında vurguladığı, Türkiye’nin bir metalurji politikasının bulunması gerektiği hususuna atıfla, Ülkemizin sürdürülebilir bir şekilde metalurji ihtiyacını garanti altına alması gerektiği ve çelik sektöründe yatırımların teşviki ile ilgili somut adımların atılacağı yönündeki hususlar sektörün geleceğe ilişkin umutlarını arttırıyor.

Kangren haline gelmiş bulunan girdi maliyetleri ile ilgili sorunların, Türk ekonomisini ve Türk çelik sektörünü daha fazla tahrip etmemesi için gereken tedbirlerin bir an önce alınmasına ihtiyaç duyuluyor.

Dr. Veysel Yayan
Genel Sekreter

Twitter
LinkedIn