TÇÜD Yönetim Kurulu Başkanlığı’na Fuat Tosyalı; Yüksek İstişare Konseyi Başkanlığı’na Hasan Çolakoğlu Seçildi Tarih: 24 November 2016
Yapılan seçimde, diğer yönetim kurulu üyeleri Adnan Aslan, Fatma Tuba Yazıcı, Mehmet Başaran, Hikmet Yeşilyurt, Uğur Dalbeler, Necdet Utkanlar, Halil Şahin ve Uğur Yılmaz olarak belirlendi. Denetim Kurulu asil üyeliklerine ise, İbrahim Pektaş, Osman Kılavuz ve Fatih Çebi seçildi.
Yönetim Kurulu’nun kendi içerisinde yaptığı oylamada, tüm üyelerin oybirliğiyle TÇÜD Yönetim Kurulu Başkanlığı’na seçilen Fuat Tosyalı, bu görevin bir tür bayrak yarışı niteliği taşıdığını vurguladı. “Sektörümüzün başarılı olmasının, ülkemizin genel ekonomisi açısından taşıdığı önemin bilincindeyiz. Bu yönüyle bu görevin son derece ciddi bir mahiyet taşıdığını bilerek yola çıktık. Böyle önemli bir görev için şahsımın seçilmiş olması benim için aynı zamanda bir gururdur” açıklamasını yaptı.
Sektörün içinden bir yatırımcı olarak sıkıntıların farkında olduğunu hatırlatan Tosyalı, “Sektör kuruluşlarıyla işbirliği içerisinde yapacağımız çalışmalarla bu sorunlara çare bulacağımıza ve sektörümüzü bir adım daha ileriye taşıyacağımıza inancımız tam… 2023 yılı için belirlenen hedefler doğrultusunda ilerlemeye devam edeceğiz. Son yıllarda rakamların bu hedeften uzaklaştığının farkındayız. Amacımız, hükümetimizin belirlediği şekilde, önümüzdeki 7 yıl içinde, çelik sektörü için 55 milyar dolar ihracat ve 70 milyon ton üretim hedefine ulaşmak” diye konuştu.
Halil Şahin: Çelik Sektörümüz Son 3 Yıldır Yoğun Bir Şekilde Varlığını Sürdürme Mücadelesi Verdi
Genel Kurul açılışında ilk konuşmayı yapan Türkiye Çelik Üreticileri Derneği (TÇÜD) Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Halil Şahin, son derece sıkıntılı bir 3 yılı geride bıraktıklarını, 2013 yılında gerçekleştirilen bir önceki genel kuruldan bu yana, dünya çelik sektöründe çok ciddi çalkantılar yaşandığını belirterek, “Öncekilerden farklı olarak bu defa, dünya çelik sektöründeki sıkıntılı dönem çok uzun sürdü. Üç yıl boyunca sürekli düşüş gösteren bir piyasa içerisinde faaliyetlerimizi sürdürme gayreti içerisinde olduk. 2012 yılından sonraki 3 yılda ham çelik üretimimiz derinleşen bir trendde düşüş gösterdi.
Son 3 yılda ham çelik üretimimiz % 12 oranında azalarak 2011 yılının da gerisine gitti. Aynı dönemde ihracatımız, % 17 oranında düşüşle 20.3 milyon tondan, 16.8 milyon tona geriledi. Üretim ve ihracatın gerilediği bir dönemde, Ülkemizin çelik tüketimi oldukça güçlü bir şekilde artmaya devam etti. Tüketimdeki 6 milyon tona varan artış, maalesef yurtiçi üretimle değil, ithalat yolu ile karşılandı. Aynı dönemde Türkiye’nin çelik ürünleri ithalatı 7.2 milyon ton artış gösterdi. Son 3 yılda, Türkiye’nin çelik ürünleri ithalatı % 61 oranında artışla, 19 milyon tona ulaştı. Türkiye, net çelik ihraç eden bir ülke konumundan, net çelik ithal eden bir ülke konumuna geçti” dedi.
İthalattaki artışın başlangıçta Çin kaynaklı olarak ortaya çıktığı ve ilk anda, çelik üretiminde kullanılan teknolojiden kaynaklandığı şeklinde bir genel kanaat oluştuğuna, ancak zaman ilerledikçe, bu durumun yalnızca kullanılan teknolojiden değil, aynı zamanda bazı ülkelerin devlet destekli üretim yapısından ve büyüyen kapasite fazlalıklarından kaynaklandığının net bir şekilde ortaya çıktığına dikkat çeken Şahin, “Neredeyse girdi maliyetlerine yakın seviyelerde nihai ürün fiyatlarının oluştuğu bir ortamda, çelik sektörümüz, iç ve dış piyasalarda varlığını sürdürme mücadelesi verdi. İç ve dış piyasalardaki kayıplarımız, üretim ve istihdamda ciddi kayıplara sebep oldu. Bazı kuruluşlarımız üretimlerini durdurdu. Bazıları vardiya sayılarını ve istihdamlarını azaltma yoluna giderek, bu zorlu dönemi atlatma gayreti içerisinde oldu” dedi.
Ancak bu zorlu dönemde, Türk çelik sektörünün gösterdiği performansın, tatmin edici bir tedbir alınmamış olmasına rağmen, dünyadaki diğer çelik sektörlerinden daha dirençli bir sektöre sahip olduğumuzu ortaya koyduğunu vurgulayan Şahin, “Bu sıkıntıyı Türk çelik sektörü tek başına yaşamadı ve sıkıntı çelik sektörümüzün yapısından kaynaklanmadı. Dünyadaki tüm ülkelerin çelik sektörlerinde benzer sıkıntılar yaşandı.
Diğer ülkeler, bizden çok daha önce tedbirlerini alarak, çelik sanayilerini koruma yönünde iradelerini ortaya koydular. ABD, Latin Amerika ülkeleri, Kanada, Hindistan, Meksika ve A.B. ülkelerinde, sıkıntının kaynağındaki ülkelere karşı ciddi korunma tedbirleri uygulandı. Bizde de bir takım adımlar atıldı. Ancak, Dernek olarak gösterdiğimiz tüm çabalara rağmen, atılmış bulunan adımların yeterli olduğunu söylememiz mümkün değil. Bu eksikliğin zamanla giderileceğini olan inancımızı belirtirken, bu dönem içerisinde işbirliği konusunda gösterdikleri kararlı duruş ve Derneğimize verdikleri destek için, tüm üyelerimize hepinizin huzurunda en içten teşekkürlerimi sunuyorum” şeklinde konuşmasını tamamladı.
Bayram Yusuf Aslan: Dünya Çelik Sektöründeki Kapasite Fazlalığı Türkiye Gibi Korunmakta Geç Kalan Piyasaları Tahrip Etti
2013 yılından bu yana Türkiye Çelik Üreticileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütmekte olan Sayın Bayram Yusuf Aslan ise, “2015 yılı çelik sektörümüz açısından, oldukça kötü, hatta son 20 yılın en kötü dönemi olarak geride kaldı. Hepinizin malumu olduğu üzere, çelik sektörümüz 2000’li yıllarda Çin ve Hindistan ile birlikte, üretimini en hızlı arttıran ülke oldu.
Hatta 2011 ve 2012 yıllarında üretim artış hızında en iyi performansı gösteren ülke konumunu elde etti. Bu durum son 3 yılda tamamen tersine döndü ve çelik sektörümüz daralma eğilimi gösterdi. 2012 yılından bu yana küçülmeye devam eden sektörümüz, 51 milyon tonluk kurulu kapasitesine rağmen, yalnızca 31.5 milyon ton üretim gerçekleştirebildi. Sektör, milyarlarca dolar tutarında yatırımla oluşturulan çelik üretim kapasitesinin 19 milyon ton civarındaki önemli bir bölümünü kullanamadı” dedi.
Son 3 yılda yaşanan problemlerin, Türk çelik sektörünün rekabet gücü yada teknolojik yapısı ile ilgili bir konu olmadığı hususunun, zaman içerisinde herkes tarafından görüldüğünü, 2015 yılında, çelik sektörünün negatif performans göstermesinde, başta Çin’in tüketiminde gözlenen hızlı düşüş olmak üzere, global seviyede tüketimin daralmaya başlaması ile birlikte, dünya genelinde artan kapasite fazlalığı sonucunda, Çin ve Rusya gibi ülkelerin, kapasite fazlalıklarını, yararlandıkları devlet yardımlarının da desteği ile, dampingli fiyatlardan dünya piyasalarına yönlendirmeleri etkili olduğunu vurgulayan Aslan, “Özellikle Çin’in iç tüketimindeki düşüş nedeniyle, çok yönlü devlet desteklerinden yararlanan Çinli üreticilerin, maliyet kaygısı gözetmeksizin, büyük zararlar pahasına, son derece düşük fiyatlarla ihraç piyasalarındaki faaliyetlerini arttırdıkları gözlendi.
Dünya çelik üretiminin yarısını gerçekleştiren ve dünyaya Türkiye’nin toplam çelik üretiminin 4 misli civarında çelik ihraç eden Çin’in izlediği agresif satış politikaları, dünya genelinde fiyat seviyelerini maliyetlerin altına çekti. Bu durum, devlet yardımından yararlanamayan, teşvikli ithalata karşı koruyucu bir tedbir almayan Türkiye gibi pazarlardaki üreticilere çok yönlü zararlar verdi. Büyük çelik ithalatçısı ülkelerin söz konusu dampingli ve teşvikli çelik ürünleri ithalatına karşı hızla önlem almaları, Türkiye’nin ise, piyasasını korumakta geç kalması, dünyada kendine pazar bulmakta zorlanan dampingli ürünlerin, korunmasız kalan en büyük pazarlardan birisi olan Türkiye piyasasına yönelmesi sonucunu doğurdu. Aslında Çin, izlediği politikalarla, piyasa ekonomisi olmanın gerektirdiği olgunluğa sahip bulunmadığını da ortaya koydu” şeklinde konuşmasını sürdürdü.
Dünyadaki kapasite fazlalığının, Çin’in serbest ticarete zarar veren uygulamalarının ve sektör üzerinde yarattığı tahribatın giderilmesine yönelik olarak OECD ve diğer ülkelerin dernekleri nezdinde etkin girişimlerde bulunduklarını belirten Aslan, “Maalesef bugün geldiğimiz noktada, Çin Hükümeti’nin bu konuda izlediği politikaların yanlışlığını kabul etmek bir yana, dünya çelik sektöründen durumu idare etmesini isteyen bir üslup içerisinde olduğu görülüyor.
Diğer ülkelerin bu konuya yaklaşımı, koruma tedbirleri almak suretiyle, Çin Hükümetini devlet desteği politikasından vazgeçirmek şeklinde ortaya çıkmış bulunuyor. Bu durumu, Hükümetimize her vesile ile anlattık. Zaman zaman bu konularda olumlu sonuçlar da aldık. İnşaat demiri ve filmaşin ithalatında vergilerin % 30-40 seviyelerine yükseltilmesi, demir cevherinde uygulanmakta olan % 1 oranındaki verginin kaldırılması, yassı ürünlerde, girişimlerimiz üzerine açılan damping soruşturmasında somut sonuçlar elde edilmesi, bu yöndeki çabalarımızın bir göstergesidir. Ancak, problemin temel kaynağı olan Çin’in sergilemekte olduğu tutumdan, dünya çelik sektöründe yaşanmakta olan sıkıntıların kısa vadede çözüme kavuşturulmasının, pek kolay olmayacağı anlaşılıyor. Bu konuda ilgili kamu kurumlarımızı harekete geçirmeye yönelik çabalarımızın, diğer ülkelerdekine benzer bir yansıma bulduğunu söylememiz de mümkün değildir. Bu durum, kısmen tüketici kuruluşların sübjektif bir üslupla ve kısa vadeli bakış açılarıyla, ithalatın serbest bırakılması yönündeki girişimlerinden kaynaklanmıştır. Ancak meselenin, çelik sektörümüzü de aşan ve ekonominin tümünü ilgilendiren bir mahiyet taşıdığının, er veya geç anlaşılacağına inanıyoruz” ifadelerini kullandı.
Aslan: Çelik, Ülkemizin Sanayileşmesi ve Gelişimi Açısından Çok Önemli
2023 yılı için konulan iddialı hedefler kapsamında, çelik sektörü için 55 milyar dolar ihracat ve 70 milyon ton üretim hedeflerinin belirlenmiş olduğunu, bugün gelinen noktada, söz konusu hedefler istikametinde ilerlemek bir yana maalesef her geçen gün hedeflerden uzaklaşıldığını, üretimin, 2012 yılının gerisine düştüğü, ihracatın 2007 yılı seviyesine gerilediği, kapasitedeki artışın durduğu, kapasite kullanım oranlarının son 20 yılın en kötü performansı olan % 62 seviyesinde gerçekleştiği bir noktada bulunulduğuna dikkat çeken Aslan konuşmasını şu şekilde tamamladı: “OECD Çelik Komitesi toplantısında, Çin Ticaret Bakan Yardımcısı Ji Zhang tarafından da belirtildiği üzere, “Çelik, sanayinin en temel girdisidir”. Bu girdinin yurtiçinde üretilmemesinin, Ülkemizin sanayileşmesi ve gelişimi açısından ciddi bir problem oluşturacağını kabul etmemiz gerekiyor. Bugün gelinen noktada, sektörümüz, Ülkemiz çelik ihtiyacının tamamını karşılayabilecek bir kapasite ve kabiliyete sahip olmasına rağmen, yurtiçi çelik tüketiminin % 60’ı ithalât yolu ile karşılanıyor.
Bu durum, Türk ekonomisi için, büyük bir zafiyet oluşturuyor. Bu zafiyetin daha da büyümemesi için, 64. Hükümet programında yer alan “Sanayi Girdilerinin Ülke içerisinden karşılanma oranının arttırılması” hedefi doğrultusunda, gerekli tüm tedbirlerin süratle uygulamaya aktarılması, sektörümüz açısından hayati önem taşıyor. Önümüzdeki dönemde görev yapacak olan arkadaşlarımızın, bu yönde başlatmış olduğumuz girişimleri daha da geliştirerek sürdüreceklerine ve sektörümüzü daha ileri noktalara taşıyacaklarına olan inancımız tamdır. Bu vesile ile, görev süremiz boyunca bize vermiş olduğunuz destekten dolayı en içten teşekkürlerimizi sunuyor, bizden sonra görev alacak arkadaşlarımıza başarılar diliyoruz”.