Türk Çelik Sektöründe Daralma Derinleşiyor Tarih: 24 November 2016

Son iki yıldan bu yana, dünya ham çelik üretimindeki artış eğilimine rağmen, Türkiye’nin üretimindeki gerileme derinleşti.  Dünya Çelik Derneği (worldsteel) verilerine göre, 2014 yılında dünya ham çelik üretimi % 0.8 oranında artışla, 1 milyar 649 milyon tondan, 1 milyar 665 milyon tona yükseldi.  Türkiye’nin ham çelik üretimi ise, % 1.8 oranında geriledi.  BDT, Güney Amerika ve Afrika’da üretim gerilerken, Asya, Kuzey Amerika ve Avrupa Birliği’nde üretimin artması, gelişmiş ekonomilerdeki toparlanma eğiliminin, yavaşlayarak da olsa sürdüğünü ortaya koydu.

2014 yılında % 1.9 gibi son yıllara kıyasla oldukça düşük bir oranda artış gösteren Türkiye’nin ham çelik üretim kapasitesi, 49.25 milyon tondan, 50.2 milyon tona yükseldi. Toplam kapasite içerisinde elektrik ark ocaklı tesislerin payı, % 77 seviyesine ulaştı. Kapasitedeki artışın sınırlı da olsa devam etmesine karşılık, üretimin gerilemesi nedeniyle, kapasite kullanım oranı düşüş eğilimini sürdürdü. 

Dünya Çelik Derneği verilerine göre, 2013 yılında % 72.4 seviyesinde bulunan dünya çelik sektöründeki kapasite kullanım oranı, 2014 yılında % 70.8’e gerilerken, Türk çelik sektörünün kapasite kullanım oranı, % 70’ten % 68’e gerileyerek, dünya ortalamasından 3 puan daha düşük bir seviyede kaldı.  Türk çelik sektörünün kapasite kullanım oranı, 2014 yılında % 69.6 seviyesinde bulunan Çin hariç dünyanın kapasite kullanım oranının da 1.5 puan altında kaldı. Türkiye’nin, slab üretiminde kapasite kullanım oranı 2013 yılındaki % 52 seviyesinden, % 55 seviyesine yükseldi. Slab kapasitesinin yarısına yakın bir kısmının atıl durumda kalmasında, elektrik ark ocaklı kuruluşların girdi maliyetlerindeki karşılaştırmalı yükselişin sözkonusu tesislerin rekabet güçlerini olumsuz yönde etkilemesinin yanında, Ülkemize kalitesiz, sertifikasız ve düşük fiyatlı ithal ürünlerin rahatlıkla girebiliyor olması da etkili oldu.

2000 yılından sonraki dönemde, çelik sektörümüz, kapasite, üretim, ihracat ve tüketim de dâhil olmak üzere, her alanda dünya ortalamasının üzerinde bir performans gösterdi. 2012 yılına kadar dünyanın en hızlı büyüyen sektörleri arasında yer alan çelik sektörümüzde, dünyadaki büyüme eğilimi devam ederken 2013 ve 2014 yıllarında yaşanan daralma, 2015 yılında derinleşerek devam ediyor. 2015 yılının Ocak-Mart döneminde, ham çelik üretimi % 9, ihracat % 20 civarında azalmış bulunuyor. İhracattaki düşüşün Nisan ayında daha fazla derinleşmesi bekleniyor.  Türk çelik sektöründeki tüm göstergeler keskin düşüşe işaret ederken, dünya ham çelik üretiminin de, yılın ilk çeyreği itibariyle uzun bir süredir ilk kez % 1.8 ile düşüş eğilimine girdiği gözleniyor. 2013 ve 2014 yıllarında olduğu gibi, dünya çelik üretimi artmaya devam ederken, Türkiye’nin üretiminin düşüş eğilimi göstermesi sektördeki rahatsızlığı arttırıyor.

Türkiye’nin görünür çelik ürünleri tüketiminin % 6.6 oranında artış gösterdiği, üretim ve ihracatın hızla gerilemeye devam ettiği Ocak-Şubat döneminde, Ülkemizin toplam çelik ürünleri ithalatı ise, % 31 oranında yükselmiş bulunuyor. Özellikle yarı ve yassı ürün ithalatının hızlı bir şekilde yükseliş eğilimi göstermesi dikkat çekiyor. Türkiye hızla çelik üreticisi ve ihracatçısı ülke konumundan, çelik ithalatçısı bir ülke konumuna doğru ilerliyor. Bu da, yurtiçinde daha az üretim, daha az katma değer, daha az istihdam yaratılması ve ihtiyaçların karşılanması için daha fazla ithalata yönelinmesi, daha fazla döviz çıkışı anlamına geliyor. Örneğin yurtiçinde kapasitelerimiz atıl durumda kalırken, 2014 yılında Türkiye’nin galvanizli yassı mamul ithalatının, % 11 oranında artışla, 693.000 tondan, 770.000 tona yükseldiği, 2015 yılının ilk 2 aylık döneminde de % 11 civarında ilave artışla, ithalatın 124.000 ton seviyesinde gerçekleştiği gözleniyor. 2014 yılında % 28 oranında düşüşle, 237.000 tona gerileyen ihracatımız da, 2015 yılının Ocak-Şubat döneminde % 27 oranında ilave düşüşle, 24.000 tonda kalmış bulunuyor. Hızlı bir şekilde negatifleşen ve çözümlenemeden devam eden sözkonusu tablo, çelik sektörünün kabiliyetlerini ve iradesini aşan birtakım olumsuzlukların bulunduğunu ortaya koyuyor.

Dünyada çelik tüketimi artmaya devam ederken, Türkiye’nin ihracatının düşmesi, buna karşılık artan iç talebin ağırlıklı bir şekilde ithalat ile karşılanmaya çalışılması, ithal girdi kullanımının pek çok uygulama ile desteklenmesi, standartlara uygun olmayan kalitesiz ve sertifikasız ürünlerin kolaylıkla pazarlarımıza girebilmesi, Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgelerindeki istikrarsızlığın devam etmesi, bu bölgelerdeki petrol üreticisi ülkelerin gelirlerindeki azalmanın, taleplerini dizginlemelerine neden olması ve AB ekonomisinde başlayan durgunluk, sektörümüzün performansını olumsuz yönde etkilemeye devam ediyor. İhracat ve üretim kayıplarımız derinleşiyor. Göstergeler, ithal ürünlere yönelen talebin, iç piyasaya yönlendirilmesi ihtiyacını her zamankinden daha belirgin bir şekilde ortaya çıkarmış bulunuyor. Ekonominin, % 32 oranındaki atıl kapasiteye rağmen, Türkiye’yi dünyanın 7. en büyük çelik ithalatçısı konumuna getiren 14 milyon ton civarındaki çelik ithalatını, daha fazla taşıması mümkün görülmüyor.

Özellikle ithalatı en fazla artan çelik ürünlerinin, farklı enstrümanlarla ithali cazip hale getirilen yassı ürünler olduğu dikkate alındığında, devlete herhangi bir gelir kazandırmadığı halde, dış ticareti çarpıtan, ithal girdi ile çalışan sektörlerin maliyetlerini arttıran, sanayi kuruluşlarının rekabet güçlerini düşüren, bürokrasiyi arttıran Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu (KKDF) uygulamasına, 10 Nisan 2015 tarihi itibariyle son verilmiş olmasına büyük önem veriyoruz. KKDF’nin, 30 yıla yakın bir süre kullanıldıktan sonra kaldırılmasının, bir tarafta sanayide maliyetlerin gereksiz yere arttırılmasının, diğer taraftan da DİR kapsamında gerçekleştirilen ithalatın suni bir şekilde yükselmesinin önüne geçilmesine imkan sağlayacağını öngörüyoruz.

Dünya piyasalarında rekabetin keskinleştiği, ihracatın her geçen gün zorlaştığı, üretici ülkelerin çelik sektörlerine çok yönlü destekler sağladığı günümüzde, sektörün üzerindeki yüklerin azaltılmasının, başta elektrik enerjisi olmak üzere, girdi maliyetlerinin düşürülmesinin, rekabet gücünün arttırılmasına ve sektörün yeniden büyüme trendine girmesine katkıda bulunacağını, bu yönüyle, KKDF’nin kaldırılmasının, sektörün performansını olumsuz yönde etkileyen, elektrik enerjisi üzerindeki her türlü fon ve kesintiler ile hurda ve kömür ithalatından alınmakta olan çevre katkı payı uygulamalarının iptali sürecinin ilk adımını teşkil ettiğini değerlendiriyoruz.

Dr. Veysel Yayan
Genel Sekreter

Twitter
LinkedIn