Çelik Sektörümüz Koruma Tedbirleri ve Çinli Üreticilerin Haksız Rekabeti Arasında Sıkışıyor Tarih: 24 November 2016

0 Paylaşımlar

Son dönemde, başta Çin olmak üzere, global düzeydeki atıl kapasitelerin ve zayıf seyreden tüketimin yarattığı baskı yanında, cevher fiyatlarındaki düşüşün de tesiri ile, hurda ve mamul fiyatları arasındaki marjların daralmasından kaynaklanan keskin rekabet ortamında, dünya genelinde ticareti sınırlandırmayı hedefleyen önlemlere daha sıkça başvurulmaya başlandığı gözleniyor.

Ağustos ayında, Amerika Birleşik Devletleri’nin, petrol borularında Türkiye’den yapılan ithalatın dampingli ve teşvikli olduğu yönünde hüküm verdiğini açıkladığı dava neticesinde, ABD’nin Türkiye menşeli boru ürünlerine % 36’ya varan oranlarda anti-damping vergisi ve %16’ya varan oranlarda telafi edici vergi uygulaması karara bağlanmış bulunuyor..

Söz konusu karar, 2000’li yılların başında, tüm ülkelerin karşı çıkmasına rağmen, çelik sektörünü korumak maksadıyla, Section 201 uygulamasını devreye alan ABD’nin, çelik sektörünü korumaya yönelik tüm enstrümanları etkin bir şekilde kullanmaya devam ettiğini gösteriyor. Bu durum, bazı yazarların ‘gelişmiş ülkelerin çelik gibi sanayi kollarından çıkmaya başladığı’ yönündeki değerlendirmelerinin tersine, Çelik Eylem Planı ile, çelik sektörünü korumak ve geliştirmek arayışında olan AB’den sonra, haksız gerekçelere dayanarak da olsa, ABD’nin de yerli üreticileri korumaktan vazgeçmediğini net bir şekilde ortaya koyuyor.

Erdemir’in kamu kuruluşu olduğu ve bazı kuruluşlara özel indirimler uyguladığı iddia edilerek açılan telafi edici vergi soruşturmasında, Türk üreticilere karşı sübvansiyon marjı belirlenmiş olması, ABD’nin kararının haksızlığını net bir şekilde ortaya koyuyor. 

Benzer şekilde, anti-damping vergisi de, gerçek değerlere değil, varsayımlara dayalı bir şekilde oluşturulmuş verilere (constructive values) dayandırılıyor.

Bu kararı açıklamaya yönelik gayretler hiçbir şekilde gerçeği yansıtmıyor. Mızrak çuvala sığmıyor.  Bu ayıplı kararın kesinlikle değiştirilmesi gerekiyor.

Bu karar, ABD’ye yönelik yıllık 300 bin ton civarındaki çelik boru ihracatımız üzerinde olabilecek olumsuz etkilerinin ötesinde, diğer ülkelerce de emsal olarak kullanılması ve başka çelik ürünlerinde Ülkemize karşı yeni soruşturmaları tetiklemesi ihtimalinden dolayı özel bir önem taşıyor. Nitekim daha şimdiden, Kanada tarafından ABD’nin açtığı soruşturma örnek alınarak, Türkiye menşeli çelik boru ve inşaat demiri ithalatına karşı soruşturma açılmış bulunuyor.

Diğer taraftan, Çin’in üretimindeki artışın devam etmesine karşılık, tüketiminin azalma eğilimi göstermesi nedeniyle, üretimdeki artış, ihraç satışları ve stok faaliyetleri ile dengelenmeye çalışılıyor.  Sürekli artan arz fazlalığı, Çinli üreticileri, agresif fiyat politikaları ile ihraç pazarlarına yönlendiriliyor.

Yılın ilk yarısı itibariyle, Çin’in çelik ürünleri ihracatı % 34 oranında artışla, 41 milyon tona, net ihracatı ise, % 43 oranında artışla, 34 milyon tona yükselmiş bulunuyor. Yılın ilk yarısında Çin’in gerçekleştirdiği net ihracat miktarı, Türkiye’nin yıllık çelik üretimine yakın seviyelere tekabül ediyor. Başka bir deyişle, mevcut eğilimin devam etmesi hâlinde, yıl sonu itibariyle, Çin’in net çelik ihracatının, Türkiye’nin toplam yıllık üretiminin iki katı civarında gerçekleşmesi bekleniyor. Bu, dünya piyasalarında taşları yerinden oynatabilecek bir miktarı ifade ediyor. 

Önceleri Orta Doğu ve Körfez ülkeleri gibi temel ihraç pazarlarımızda etkinliklerini arttıran Çinli çelik ihracatçılarının, son dönemde Türkiye piyasasında da faaliyetlerini arttırdıkları ve düşük fiyatlardan çok sayıda teklif verdikleri yönünde duyumlar alınıyor. Çin’in yüksek ihracat miktarı ve izlediği düşük fiyat politikası, yalnızca dünya piyasalarında değil, Türkiye iç piyasasında da tahribata yol açıyor. Çin’li üreticilerin bu kadar düşük seviyelerden çelik ihraç teklifleri verebilmeleri, demir cevherine dayalı üretim sebebiyle, hurdaya kıyasla avantajlı konumları yanında, mahalli idareler tarafından sektöre sağlanan çok yönlü desteklerden de kaynaklanıyor. Bu durum, dünya genelinde çelik sektöründe açılan anti-damping ve telafi işlem vergisi soruşturmalarının % 25’inin neden Çin’i hedef aldığını, net bir şekilde açıklıyor. Eylül ayı başında, Çin’in agresif fiyat politikaları nedeniyle, inşaat demiri fiyatlarında 1 gün içerisinde 15 $ gibi son derece keskin gerilemeler yaşandığı biliniyor. Böylesine keskin fiyat düşüşlerinin, en son 2008 yılındaki global finans krizi döneminde yaşanmış olması, durumun ciddiyeti ve ileride yol açabileceği tahribatın boyutu açısından, önemli bir sinyal niteliği taşıyor ve acil önlem alınması gerekliliğine işaret ediyor.

Türkiye’nin dünya çelik sektöründeki korumacı yaklaşımlardan gerekli dersleri çıkarmasına ihtiyaç duyuluyor. Dünya genelinde, korumacı yaklaşımlar yaygınlaşırken ve çelik sektörleri korunurken, Ülkemize başta Çin menşeli olmak üzere, dünyanın dört bir yanından dampingli ve kalitesiz çelik ürünleri kolay bir şekilde girmeye devam ediyor. Bu yönüyle çelik sektörümüz, tamamen korunmasız bir görüntü arz ediyor.

Yassı ürün kapasitemizin % 50 civarındaki kısmının atıl durumda bulunmasına rağmen, yıllık 7.2 milyon ton yassı çelik ithalatı yapılıyor ve ithalat yalnızca orijin ülkeler tarafından değil, Türkiye tarafından da pek çok enstrümanla teşvik ediliyor. Kalitesiz, sertifikasız ve dampingli ürünler rahatlıkla pazarlarımıza girerek haksız rekabete neden oluyor.

Dünya çelik piyasalarında değişen konjonktürü de dikkate alarak, ekonomi otoritelerinin cari açığa ilişkin şikayetleri ile tutarlılık içinde, çelik sektörümüze uygulanan  karşı karşıya kaldığı haksız rekabete karşı etkili tedbirler almalarına ihtiyaç duyuluyor. Son 2 yıldan bu yana sektörün üretim ve dış ticaret göstergelerine yansıyan performansındaki bozulma da, bu gerekliliğin aciliyetine işaret ediyor.

Dr. Veysel Yayan
Genel Sekreter

Twitter
LinkedIn