TÇÜD Genel Sekreteri Yayan: Mega projelerde yerli çelik kullanımı zorunlu olsun Tarih: 23 March 2017

0 Paylaşımlar

Türkiye Çelik Üreticileri Derneği (TÇÜD) Genel Sekreteri Veysel Yayan, 2023’e kadar 250 milyar dolar değerinde mega projelerin hayata geçirileceğini hatırlatarak, bu yatırımların hem Türkiye ekonomisi hem de çelik sektörü açısından büyük bir fırsat niteliği taşıdığını ve bu projelerde yerli çelik kullanımının zorunlu hale getirilmesi gerektiğini söyledi. Çelik sektöründe büyüyen ihtiyaçların ithalat yolu ile karşılanmasının Türkiye’nin hedeflerine uymadığını vurgulayan Yayan, “Diğer pek çok ülkede olduğu gibi, öncelikle büyük kamu projelerinde, ergitme aşamasından itibaren Türkiye’de üretilen çeliklerin kullanılması zorunluluğunun getirilmesine, yerli ürün tanımının çelik ürünlerini kapsayacak şekilde değiştirilmesine ihtiyaç duyuluyor” dedi. Ankara Sohbetlerine konuk olan Veysel Yayan, Ankara Temsilcimiz Ferit B. Parlak’ın sorularını yanıtladı.

► Sektörün, son durumu nedir?

Evet, 2016’nın son çeyreği iyi geçti. Üretimimizde ve ihracatta gelişme sağladık. Yılın değerlendirmesini yaparsak 2016’da Türkiye’nin ham çelik üretiminde yüzde 5.2’lik artış oldu. Artış Türkiye’nin tüketimindeki artıştan kaynaklanmadı, tersine Türkiye’nin tüketimi yüzde 0.9 oranında düştü. Bu düşüşte de yılın 2’nci yarısından itibaren Türkiye’de yaşanan istikrarsızlıkların, darbe girişiminin tesiri oldu. O tarihe kadar artış gösteren tüketim, daha sonra düşüş eğilimine girdi. Belirsizlikler, başta inşaat sektörü olmak üzere, çelik tüketen sektörlerin çoğunun üretim faaliyetlerini yavaşlattı. Ama farklı bir gelişme oldu. 2015 yılında ithalatımızda yüzde 40 artış olmuş iken, 2016 yılında ithalatımızda gerileme yaşandı.

► Ne kadar bir gerilemeden söz ediyorsunuz?

2016’da ithalatta miktar yönünden yüzde 8, değer cinsinden yüzde 11.5 düşüş yaşandı. İhracatımızın ithalatı karşılama oranı yüzde 93 seviyesinden yüzde 99’a çıktı. Bunda, dünyanın en büyük çelik ihracatçısı olan Çin’in dünya çelik piyasalarındaki varlığının gerilemeye başlaması etkili oldu. Çinli üreticiler, kendilerine gösterilen tepkilerin de tesiriyle, daha ölçülü ve dikkatli davranmaya başladı. Piyasalarda rekabetçi şartların oluşmasına katkı sağlayan bu durum, çelik sektörümüzün de konumunu olumlu yönde etkiledi. 2016’da ihracatımızda miktar yönünden yüzde 1.2’lik artış yaşadık. Ancak fiyatlardaki gerileme nedeniyle, değer yönünden ihracatta yüzde 8’lik düşüş yaşandı. Çin’den yaptığımız ithalatta da yüzde 21.5’luk azalma oldu. 2015 yılında Çin’den yapmış olduğumuz ithalat 3 milyon ton civarındaydı, 2016’da 2 milyon 350 bin ton seviyesine indi. Değer bakımından yüzde 24.7 oranında düşüş gerçekleşti. İthalattaki gerileme, yurtiçi tüketimde yerli ürünlerin payının artmasına imkan sağladı. 2015 yılında yurtiçi çelik tüketiminde yüzde 56 seviyesine ulaşan ithal ürünlerin payı, 2016 yılında yüzde 51 seviyesine geriledi, ancak halen ithalatın payı oldukça yüksek bir seviyede bulunuyor. Avrupa Birliği’nde bu oran yüzde 25 ve Avrupalı üreticiler, ithalatın payının yüksekliği konusunda isyan ediyor. AB Komisyonu, bu çerçevede bazı tedbirleri uygulamaya aktarıyor. Bizde ise maalesef durumun izlenmesi ile yetiniliyor. Özellikle ülkemizde çelik üretiminde kapasite kullanım oranının yüzde 64 seviyesinde kaldığı ve yaklaşık 18 milyon tonluk kapasitenin kullanılamadığı dikkate alındığında, ithalatın yarattığı sorunlar net bir şekilde ortaya çıkıyor.

► 2017 yılı beklentileriniz nasıl?

2017 yılında ithalattaki düşüş eğiliminin devam edeceğini ve yurtiçi talebin daha yüksek oranlarda Türkiye’de üretilen çeliklerle karşılanacağını ümit ediyoruz. Çelik sektörünü ve bizim gibi sektörleri dışardan gelen haksız rekabete karşı korumazsanız, ülke olarak cari açıkla ve istihdam kaybı ile bedel ödersiniz. Biz bu şekilde mağdur edilmeye müstahak olmadığımıza inanıyoruz. Çelik sektörümüz bu ülkeye değer katmak için her türlü fedakarlığı gösteriyor. Sektörün yapabileceği çok şeyin olduğunu, ancak olumsuz şartlar nedeniyle bazı yatırımların yapılamadığını görmekten üzüntü duyuyoruz. 2017 yılından itibaren bu yönde gelişmeler olmasını istiyoruz.

► Kapasite artışı, yerli kullanıma mı bağlı?

Türk çelik sektörünün kapasitesi, devletten destek almadan tamamen özel sektörün kendi imkanlarıyla 2000’li yıllardaki 19 milyon ton seviyesinden bugün 50 milyon tonu aşan bir noktaya geldi. Bu, dünyada Çin dışında çok fazla örneği olmayan olağanüstü bir başarı. Biz, kapasitenin 2023 yılı hedefleri çerçevesinde 70- 80 milyon ton seviyelerine çıkmasını bekliyorduk. Ancak 4 yıldır ilerleme yok. Olduğu yerde sayıyor. Bunun böyle olmaması gerekiyor. Her türlü ürünü üretebilecek bir yapının oluşturulmasına ihtiyaç var. Katma değeri yüksek ürünlere geçişe yönelik yatırımlara hiçbir devlet desteği yok. Oysaki, bu ürünlerin üretilmesine ihtiyacımız var. Türkiye’de üretilmesini istiyorsanız bunu üretmeyi mümkün kılacak yatırımları desteklemelisiniz. Diğer sektörlere nasıl bir dizi destek veriliyor ise, çelik sektörümüze de bazı desteklerin verilmesi gerekiyor. Yakın bir gelecekte üye olacağımız varsayımıyla AKÇT ile imzalanan serbest ticaret anlaşmasının, sektöre her türlü devlet yardımlarını yasaklayan hükümlerinin, üyelik perspektifinin neredeyse tümüyle ortadan kalktığı şartlarda, halâ revize edilmemiş olmasının mantığını anlamakta güçlük çekiyoruz. Bu yüzden Türkiye’deki mega projelerde yerli çelik kullanımının önemi büyük.

► Çin’e açılan damping soruşturmaları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Soruşturma devam ediyor. Maalesef bunun için çok gecikildi. Atılması gereken adımlar atılmadı, yanlış mesaj verildi. Oysa ki, 2016 yılında Çinli üreticilerin kademeli bir şekilde fiyatlarını girdi maliyetleri ile tutarlı bir seviyeye çıkarmaları sonrasında, dünya piyasalarında gözlenen hızlı iyileşme dahi, önceki 3 yılda uygulanmış bulunan tahrip edici nitelikteki dampingli fiyatları net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu konuda sahipsiz olduğumuz duygusu içindeyiz. Bu hem bizi hırpalıyor hem de dampingi yapanların Türkiye piyasasına bakışlarını rahatlatıyor. Türkiye’ye gidersek devlet bize engel olur diye düşünmüyorlar. Üreticiler olarak bizler de kendi ayaklarımızın üzerinde durmaya çalışıyoruz.

► ABD’nin telafi edici vergi ve antidamping soruşturmalarına nasıl bakıyorsunuz?

Türkiye’ye ABD’den Tayland’a kadar damping soruşturmaları açılıyor. Bu soruşturmalarda da marj yakalamak için akla hayale gelmeyecek uydurma gerekçeler buluyorlar. Soruşturmalara karşı devletimiz bir duruş sergiliyor. Ancak bu duruş, şu an itibariyle bizi, söz konusu soruşturmaların haksız şekilde yürümesinden ve haksız şekilde damping marjları konulmasından kurtarmıyor. Daha etkili mücadele gerekiyor. Muhataplarımıza Türkiye’nin sahipsiz olmadığını göstermemiz gerekiyor. Bizim açtığımız soruşturmalarda da, bu kadar kararsız ve ürkek olmamalıyız.

► Cumhurbaşkanının ‘İstihdam Seferberliği’ çağrısı sektöre nasıl yansıdı?

Bu seferberliği son derece ciddiye alıyoruz. İstihdam seferberliği, yatırım seferberliği başlatılmış durumda. Bunlar son derece doğru yaklaşımlar. Diğer yandan istihdamın ve yatırımların arttırılmasını mümkün kılacak politikaları uygulamaya aktarırken tereddütlü davranıyoruz. İthal ettiğimiz her ton çelik yurt dışında istihdama imkan sağlayan bir uygulama. Bu kadar istihdamı yurt dışında oluşturma lüksümüz yok. Bu konuda daha etkili tedbirler alınmasına ihtiyacımız var.

“Serbest ticaret anlaşması çelik sektörünü boğmaya devam ediyor”

AB ile aramızdaki ilişkiler son dönemde kopma eğilimi gösteriyor. Diğer yandan AB ile aramızdaki serbest ticaret anlaşması çelik sektörünü boğmaya devam ediyor. Bunu anlamakta güçlük çekiyoruz. AB ile her şey görüşülürken, çelik sektörünü bağlayan o şartların da yumuşatılmasını görüşmemiz gerek. Bu konuda adım atılmadı. Gümrük Birliği görüşmeleri sürdürülürken, AB ile aramızdaki AKÇT Serbest Ticaret Anlaşması da görüşülmeli. Dünyada serbest piyasa mekanizmasının ideolojisini ortaya koyanlar, bunu en çok savunan ülkeler, kendi sektörlerini korumak için pek çok tedbiri uygulamaktan çekinmiyor. Onlar bu konuda son derece rahat davranırken, bizim bu uygulamalarda tereddüt etmemizi anlamakta zorluk çekiyoruz. Konu serbest piyasa ise, serbest piyasanın en bilinen savunucuları bu tedbirleri kullanıyor. Hem de yüzde 500’e varan oranlarda vergiler uygulayarak. Biz o açıdan bu tür ülkelerdeki çelik sektörlerinin sahip oldukları avantaja sahip değiliz. Bu da bizi haksız rekabetle karşı karşıya bırakıyor ve haksız rekabet de sektörün yıpranmasına neden oluyor.

6 YIL ÖNCE…

Ferit PARLAK

Yaklaşık 6 yıl önce, yine bu sayfada yazdığımızı aynen tekrarlayalım. “Gelişmişler de dahil tüm ülkelerin yatırım çekmeye, yerli üretimi canlandırmaya çalıştığı bir dönemden geçiyoruz. Biz ise, birçok alternatifimiz varmış gibi, “…Şu sektördeki ihracatın büyük bölümünü ithal girdiler oluşturuyor; üretmesek de olur!…”, “Fazla katma değer yaratmıyor, üretimi anlamsız…” gibi tartışmalarla vakit geçiriyoruz. Sanayi ve teknolojide ‘öğrenme’/’gelişme’ döneminde bir ‘fi dan’ olduğumuzu ve ‘sermaye’ biriktirmemiz gerekliliğini unutuyoruz. TOBB Türkiye Demir ve Demir Dışı Metaller Meclisi Başkanlığı görevini de yürüten Veysel Yayan’ı Savunma Müsteşarlığı yaptığı dönemde, ithal edilen ürünlerin yurtiçinde üretimi ile ilgili çalışmalarından hatırlıyoruz. Yayan’ın, “Gerekli destekle 2-3 yıl içerisinde dış açığın 5 milyar dolarını kapatabiliriz”, “O destekle en geç 2015’te nitelik ve nicelik olarak Avrupa’nın en büyük çelik üreticisi oluruz” şeklindeki düşüncelerini, olumsuzluklara sahiplendiğimizin yüzde 1’i kadar sahiplenmiyoruz.

YAYAN’DAN

✓2016 yılında ithalatta miktar yönünden yüzde 8, değer cinsinden yüzde 11.5 düşüş yaşandı

✓İhracatımızın ithalatı karşılama oranı yüzde 93 seviyesinden yüzde 99’a çıktı

✓Katma değeri yüksek ürün üretebilmek için devlet desteği gerek

✓İstihdam seferberliği için tüm kuruluşlarımız çalışıyor

Yazar:editorcelik

Twitter
LinkedIn