24 Nisan 2017 tarihli Dünya Gazetesi’nde yayımlanmış bulunan Ukrayna’nın Ankara Büyükelçisi Andrii Sybıha ile yapılan röportajda, Büyükelçi tarafından Ukrayna ile Serbest Ticaret Anlaşması imzalanma aşamasına gelindiği ifade ediliyor. Ukrayna ile sürdürülen müzakerelerdeki gelişmelerin basından öğrenilmesi, STA müzakerelerimizdeki yöntemde ve ilgili kamu kuruluşlarımızın bu konudaki yaklaşımlarında eksiklikler olduğunu ortaya koyuyor. Oysa ki, STA müzakerelerinin, bizzat Anlaşma’nın asıl muhatapları olan sektörler ile birlikte yada en azından onlarla koordinasyon içerisinde götürülmesi önem taşıyor.
Son yıllarda Serbest Ticaret Anlaşmalarının Avrupa Birliği’ne paralel bir şekilde sürdürülmeye çalışılmasına yönelik gayretler, çelik sektörümüzün aleyhine sonuçlar doğuruyor. Örnek vermek gerekirse, Güney Kore ile imzalanmış bulunan STA sonrasında, henüz gümrük vergileri tümüyle sıfırlanmamış olmasına rağmen, Güney Kore’den çelik ürünleri ithalatımızın hızlı bir şeklide artış gösterdiği gözleniyor. 2012-2016 döneminde, Güney Kore’den yapılan toplam çelik ürünleri ithalatı % 410 oranında artışla, 1.2 milyon tona yükselirken, G. Kore’ye yönelik ihracatımızın, G. Kore menşeli çelik ürünleri ithalatının % 1’i civarında kalması, anlaşmanın olumsuz sonuçlandığını ortaya koyuyor. Bu yönüyle, Güney Kore ile yapılan Serbest Ticaret Anlaşması, kesin ve net bir şekilde çelik sektörümüzün aleyhine işliyor. Benzer şekilde, Japonya ile yürütülmekte olan STA görüşmelerinin yol açabileceği olumsuzluklar ve Ukrayna ile imzalanması muhtemel STA’ya ilişkin sektörümüzün endişeleri de her vesile ile dile getirilmiş bulunuyor.
Ukrayna ile imzalanacak STA’nın da çelik ürünleri açısından G. Kore örneğinde olduğu gibi, tartışmasız bir şekilde Türk çelik sektörünün aleyhine sonuçlar doğuracağı değerlendiriliyor. 2016 yılındaki 24.2 milyon tonluk ham çelik üretimi ile, dünyanın en büyük 10. çelik üreticisi konumunda bulunan Ukrayna, sözkonusu üretimin yalnızca 3.3 milyon ton civarındaki bölümünü tüketen ve geriye kalan % 83 civarındaki çok büyük bir bölümünü ihraç eden yapısı ile, dünya çelik piyasalarında önemli bir ihracatçı konumunda bulunuyor. Esasen sahip olduğu 42.5 milyon tonluk kapasite ile daha büyük bir potansiyel barındıran, ancak içerisinde bulunduğu karışıklıklar nedeniyle, son yıllarda üretimi 35 milyon ton seviyelerinden 24 milyon tona geçici bir süre gerileyen Ukrayna, çelik ürünlerinde Ülkemiz sanayi için görünenden çok daha büyük tehdit oluşturuyor. 2016 yılında 17.7 milyon tonluk çelik ürünleri ihracatı yapan Ukrayna’nın, yalnızca 927.000 ton çelik ithal ettiği biliniyor. Çelik ürünlerinde dünyanın en büyük 7. ihracatçısı ve 4. net ihracatçısı konumunda bulunan Ukrayna’da, çelik sektörü ekonominin en önemli sanayi sektörünü oluşturuyor. Bu yönüyle stratejik sektör olarak görülüyor. Coğrafi yakınlığı yanında, büyük tüketim potansiyeli ve ithalata açık yapısı sayesinde, Türkiye 2016 yılında 2.35 milyon ton Ukrayna menşeli çelik ürünü ithalatı ile, Ukrayna’nın Mısır’dan sonra en büyük ikinci pazarı konumunda bulunuyor. 2016 yılında Ukrayna menşeli 2.35 milyon tonluk çelik ithalatına karşılık, Ukrayna’ya yalnızca 54.000 ton çelik ihraç edebildiğimizin göz ardı edilmemesi gerekiyor.
Ukrayna, üçüncü ülke pozisyonuna ve uygulanan vergilere rağmen, Rusya’dan sonra Türkiye’nin en fazla çelik ithal ettiği ikinci ülke konumunda yer alıyor. Ukrayna ile imzalanacak Serbest Ticaret Anlaşması’nın, bu ülkeye yönelik çelik ürünleri ihracatımızda artışa imkan sağlamayacağı, Ukrayna’dan yapılan çelik ürünleri ithalatının ise katlanarak büyümesine neden olacağı ve dolayısıyla iki ülke arasındaki çelik ürünleri dış ticaretindeki dengesizliği daha da arttıracağı değerlendiriliyor.
Son 4 yıldan bu yana, ithalatın yarattığı baskının da tesiriyle, çelik sektörümüzün ciddi sıkıntılar yaşadığı ve 2016 yılında, ithal ürünlerin yurtiçi çelik tüketimi içerisindeki payının % 51 seviyesine ulaştığı gözleniyor. Geçtiğimiz yılın ikinci yarısında, bu oranın AB ülkelerinde % 25 seviyesine çıkması üzerine, Avrupalı üreticilerin ithal çeliğin payından olağanüstü ölçüde şikayet ettikleri ve Avrupa Komisyonu’nun süratle bir dizi koruma tedbirini yürürlüğe koyduğu biliniyor.
Türk Çelik Sektörü esasen bir dizi dezavantaj ile rekabet etmeye çalışıyor. Örnek vermek gerekirse;
- Avrupa Kömür Çelik Topluluğu (AKÇT) ile Türkiye arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması gereği, sektörümüz herhangi bir şekilde devlet yardımlarından yararlanamıyor.
- En büyük ithal kalemimiz olan sıcak haddelenmiş yassı mamullerde, ABD ve AB başta olmak üzere tüm dünya ülkelerinin aldığı ticari savunma önlemleri, Türkiye tarafından uygulanamıyor.
- Dahilde işleme rejimi uygulaması, istisna olmaktan çıkarılıp, yerli sanayimizi cezalandıran ve taşeronlaştıran bir yapıya dönüştürülmüş bulunuyor.
- Hurda, cevher , kömür gibi temel girdilerde dışa bağımlı olması, çelik sektörümüzü olumsuz yönde etkiliyor.
Ciddi etki analizlerine dayandırılmadan imzalanan serbest ticaret anlaşmaları ile bu olumsuzlukların daha fazla arttırılmaması gerekiyor.
Bu yönü ile çelik ürünlerinin, hurda ihracatına getirdiği ton başına 30 $ tutarındaki vergi ile, stratejik sektör olarak addettiği kendi çelik sektörünü koruma altına alan, bu nedenle damping soruşturmalarının da hedefi haline gelen, esasen temel girdilerde karşılaştırmalı üstünlüklere sahip olan, çelik ürünleri ihracatımızın bulunmadığı, sadece ithalat yaptığımız Ukrayna ile imzalanacak Serbest Ticaret Anlaşması’nın, kapsamı dışında bırakılması, Türk Çelik Sektörü için hayati önem taşıyor.