Ekonomide Öncelikli Dönüşüm Programı Gelecek İçin Ümit Vaad Ediyor Tarih: 24 November 2016
28 Kasım 2014 tarihinde gerçekleştirilen SteelOrbis 9. Çelik Konferansı’nın en çok tartışılan konularını, Çin’in son aylarda ihraç pazarlarına yönelmesi ve demir cevheri ile hurda fiyatları arasında açılan makasın, Türk çelik sektörü üzerindeki olumsuz etkileri teşkil etti. Demir cevherine ilişkin olarak, fiyatların 2015 yılında da gerilemeye devam edeceği ve 65 $ seviyelerinin görüleceği yönündeki beklentiler yanında, mevcut fiyatlara rağmen üç büyük demir cevheri madencisinin, halen kârlılıklarını sürdürdükleri ve daha fazla üretim yaparak, üretim maliyetlerini azaltma gayreti içerisinde olmalarının da, fiyatlar üzerindeki baskıyı arttırdığı yönünde görüşler de gündeme getirildi.
Çin’in Ağustos ayından itibaren agresif fiyatlarla dünya piyasalarında dengeleri bozmaya başlamış olması, Çin’e karşı bir dizi önlemi tetiklemiş bulunuyor. Türkiye’nin 2014 yılı Ekim ayı ithalat verilerinde de, Çin menşeli çelik ürünleri ithalatındaki ivmelenme net bir şekilde görülebiliyor. Ekim ayında, Çin’den yapılan çelik ürünleri ithalatımız % 228 gibi olağanüstü sayılabilecek bir oranda artış göstermiş bulunuyor. Ocak-Ekim dönemi itibariyle % 60 civarında bulunan Çin menşeli çelik ürünleri ithalatındaki artışın, yılsonu itibariyle % 100’ün üzerine çıkması bekleniyor. İthalattaki miktar yönünden artış ve fiyatların dünya çelik sektöründeki dengeleri altüst edecek derecede düşük seviyelerde bulunması, ciddi rahatsızlık yaratıyor. Bu konuda, pek çok ülke tedbir almaya başlamış bulunuyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin, Çin menşeli filmaşine karşı % 193 oranındaki vergi uygulama kararı almış olması, bu konudaki hassasiyeti gösteriyor. Benzeri hassasiyetleri Türkiye’nin de göstermesini yadırgamamak gerekiyor.
Bu açıdan, Başbakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu tarafından 6 Kasım 2014 günü açıklanan Ekonomide Öncelikli Dönüşüm Programı Eylem Planı, çelik sektörümüzce gelecek açısından umutla karşılanmış bulunuyor. Sözkonusu plan içerisinde, özellikle “ithalata bağımlılığın azaltılması” eylemi, çelik sektörümüzü yakından ilgilendiriyor, sektörümüzün sürdürülebilir büyümesini destekliyor ve bu yönüyle Türk ekonomisinin büyüme hedeflerine ulaşması açısından da, önem taşıyor.
Bu cümleden olarak, inşaat demiri ve filmaşinde son aylarda artış göstermeye başlayan ithalatın sınırlandırılmasını teminen, vergi oranlarının % 30-40 seviyelerine yükseltilmesini, ithalata bağımlılığın azaltılması yönündeki iradenin müşahhas uygulaması olarak görüyoruz. Benzer şekilde Gümrük ve Ticaret Bakanımız Sayın Nurettin Canikli’nin TBMM’de yapılan bütçe görüşmeleri sırasında, bundan böyle Gümrük Kontrolü Altında İşleme Rejimi (GKAİR) kapsamında çelik ürünleri ithalatına izin verilmeyeceği yönündeki açıklamasının, Ekonomide Öncelikli Dönüşüm Programı kapsamında geliştirilen yeni ekonomik anlayışın bir sonucu olduğunu değerlendiriyoruz.
Yalnızca çelik sektöründe değil, diğer tüm sektörlerde de, kalitesiz ve devlet teşvikleri ile üretilen ucuz ürünlere dayalı, Türk sanayini baltalayan, gelişmesini engelleyen aldatıcı bahar havasının, orta vadede Türk ekonomisinin içini boşaltacağını ve kalite imajını olumsuz yönde etkileyeceğini düşünüyoruz. Çelik sektörü açısından değerlendirildiğinde ise, gerek girdi ve gerekse mamul ihtiyacının karşılanmasında yurtiçi tedariği ön planda tutacak mekanizmaların geliştirilmesinin, Türk ekonomisinin istikrarlı bir şekilde büyümesinin temini açısından, üzerinde önemle durulması gereken bir husus olduğuna inanıyoruz.
İhracatında son 2 yıldır devam etmekte olan azalma ve yurtiçi piyasada kalitesiz ve devlet teşvikli çelik ürünleri ithalatının yarattığı baskı nedeniyle, yeterince pazar payı elde edemeyen çelik üreticilerimizin üzerindeki baskının giderilebilmesi için, gümrük vergisi oranlarının, başta Çin olmak üzere, devlet destekleri ile üretim yapan ülkelerden gerçekleştirilen, düşük fiyatlı ve kalitesiz ürün ithalatını dengeleyebilecek seviyelere çıkartılmasının, halen % 67 seviyesinde bulunan sektörümüzün kapasite kullanım oranlarının, yeniden % 80’ler seviyesine yükseltilmesi açısından hayati önem taşıdığını değerlendiriyoruz.
Dr. Veysel Yayan