Röportaj: Sektörde İthalat Yerli Üretimi Vuruyor, Mutlaka Zorlaştırılmalı Tarih: 24 November 2016

0 Paylaşımlar

Türkiye Çelik Üreticileri Derneği Genel Sekreteri Veysel Yayan, Türkiye’nin dışında çelik ithalatına koruma uygulamayan ülke kalmadığını belirterek, bu durumun yerli üretimi azalttığını, milyarlarca dolarlık ithalata yol açtığını söyledi. İthalatın yerli üretimi 4 milyon ton azalttığını belirten Yayan, koruma önlemi uygulanması halinde, bugün Türkiye’ye ihracat yapan şirketlerin, gelip yatırım yapabileceğini kaydetti. Yayan, tonu 10 dolar tatarında taşıma maliyeti ile denizaşırı ülkelerden ithal edilebilen cevherin, Türkiye’de devlet tarafından 30 dolara taşındığını belirterek, bunun cevher üretimini imkânsız hale getirdiğini bildirdi.

Ankara Sohbetlerine konuk olan Veysel Yayan, Ankara Temsilcimiz Ferit B. Parlak ve Ankara Haber Müdürümüz Hüseyin Gökçe’nin sorularını cevaplandırdı.

Sektörde sıkıntılar olduğu yönünde haberler çoğalmaya başladı. Genel görünüm hakkında bilgi verir misiniz?

Çelik sektörü, 2000-2012 arasında istikrarlı büyüme gösterdi. Hatta 2011-2012’de dünyanın en hızlı büyüyen sektörü konumuna geldi. Fakat 2013’te yüzde 3.4 ve 2014’te yüzde 1.8 geriledi. Bunun geçici olacağını düşünürken, 2015’in ocak-ağustos döneminde küçülme yüzde 7’yi aştı. Üstelik yılın ilk aylarında düşük olan gerileme oranı giderek artıyor.

Üretim seviyesi nasıl?

36 milyon ton seviyesini zorlarken, bir anda 30 milyon tona kadar geriledik. Bu Türkiye açısından büyük bir kayıp, çünkü ihracata doğrudan yansıyor. Türkiye’nin ihracatının yüzde 7.6 azaldığı dönemde çelik sektörünün ihracatı yüzde 19.6 oranında geriledi. Son döneme kadar çelik sektörü ekonominin lokomotifi konumunda ve büyümeyi olumlu etkiliyordu. Sektördeki küçülme, ekonominin gelen performansını da olumsuz etkilemeye başladı. 8 aylık dönemde ithalat 4.5 milyon ton artarken, Türkiye bu kadar üretimi yapamamış oldu.

Gerileme talep kaynaklı mı?
Hayır tam aksine aynı dönemde Türkiye’de tüketimde yüzde 14 artış gözleniyor. Yurtiçi talep, dünya çelik sektöründeki pek çok ülkedeki gelişmenin aksine çok canlı. Ancak biz bunu ithalat yoluyla karşılıyoruz. Şu anda dünya çelik sektöründe ağırlıklı olarak Çin kaynaklı karamsar tablo var. Çin’de tüketim üretime göre hızlı düştüğü için, üretim fazlalığını ihraç ediyor. Geçen yıl 90 milyon ton, bu yıl ise 120 milyon ton ürün piyasaya çıktı. Çin’in toplam kapasite fazlası 400 milyon tona ulaştı. Bu dünyanın diğer kesiminde gerçekleştirilen üretimin yarısı. Çinliler kapasitelerini tam olarak kullanmaya kalkarsa, dünyanın üretim kapasitesinin yarısı bitebilir. Dünya piyasalarında ABD, Kanada, ABD, Latin Amerika, Çin’e karşı koruma tedbiri alırken, Türkiye böyle bir koruma uygulamıyor. Son 1 yılda bazı gayretler var ama yeterli değil. Gözetim önlemi alınması konusunda da ürün bazında başvuruda bulunduk, Ekonomi Bakanlığı’ndan bu konuda cevap bekliyoruz. Türkiye eğer yüzde 15’lik koruma uygularsa, sektörün eli bu oranda rahatlar. Fazladan yapılan ithalat yıl sonunda 2 milyar dolara karşılık gelen 5 milyon tona ulaşır.

Bizde kapasite durumu nasıl?
Bizde 51 milyon ton kapasite var, 32 milyon tonunu kullanıyoruz kapasite kullanım oranımız yüzde 62 civarında. Yıl sonunda daha da düşer bu oran.

Sektör bu durumdan nasıl kurtulacak?

Çelik sektörümüz yüksek katma değerli ürünlere yönelerek çıkış yollarını arıyor. Bunun için ise yeni yatırımlar gerekiyor. Başka ülkelerde yeni yatırımlar için teşvik verilirken, bizde AB ile STA gerekçe gösterilerek teşvik verilmiyor. Devlet yatırım aşamasında vergi almayıp, üretim sürecinde vergilendirme yapabilir. Bugün STA Türkiye’nin aleyhine işliyor.

Biz AB ülkelerine başka ülkelere vergi uygulamadığı için avantajlı pazar sunuyoruz. Bu Türk çelik sektöründe ciddi baskıya yol açıyor. 1996’da AB’ye giriyoruz havası içinde, siyasi tercihlerle ekonomik kararları aldık, aksayan yönleri olursa sonra hallederiz dedik. Bugün belki STA’nın iptalini görüşmeliyiz. Biz bunu niye sürdürüyoruz, ilişki her iki tarafın çıkarına ise sürdürülür. 2016’da Gümrük Birliği’nde yapılacak revizyonlarda, çelik sektörünün de mutlaka gündeme gelmesi gerektiğini Ekonomi Bakanlığı’na bildirdik. Bakın bir dönem yüzde 130’un üzerinde olan ihracatın ithalatı karşılama oranı bugün yüzde 98’in altında ve yıl sonunda yüzde 90’lara kadar gerilemiş olacak. Şimdi ekonomiye katma değer yaratan sektör artık negatif etki etmeye başladı ve ithalat miktarı toplamda 8.3 milyar doları aştı.

Bir dönemler hurda ithalatı çok tartışma yaratmıştı, bugünkü durum nasıl?

Geçmişte hurda ithalatı kamunun diline dolanmıştı. İstatistikleri önlerine koyarak, cari açık bakımından ciddi bir problem olduğunu söylüyorlardı. Biz hurda ithal ediyorsak, hurda ile yaptığımız üretimi ya yurtiçine satıyoruz ya da ihraç ediyoruz, rekabet edebiliyoruz demektir. Hurda ithal etmemenin alternatifi, üretim yapmayarak nihai ürün veya yarı ürün ithal etmektir. Bunlar ithal edince daha fazla açık verilir. Şimdi hurda ithal edemiyoruz. Sektör Türkiye’de bekleyen hurda var da mı ithalat yapıyor? Aksine, son gramına kadar bütün hurdaları tükettikten sonra ilave ihtiyacımızı getiriyoruz. Biz bunu getirerek, yarı ürün veya nihai ürün şeklinde gelecek olan ürünleri, daha yüksek katma değerle kendimiz üretiyoruz. Hurda kullanmayarak, demir çelik ürünü ithal ettiğimiz durumda, başka ülkelerin enerji tesislerini, çelik fabrikalarını, kömür üretimini desteklemiş oluyoruz. Oysa Türkiye’de ürettiğimiz durumda ciddi istihdam sağlıyoruz, enerji üretimini kullanıyoruz, diğer girdilerini kullanıyoruz. Dolayısıyla bir zenginlik üretiyoruz. Bugün, ton başına bir tesiste, 200- 250 dolar civarında katma değer üretiliyor. 12 milyon tonla çarparsanız 3 milyar dolar çıkıyor. Türkiye’nin “demir çelikte ithal girdi ile çalışıyoruz, biz üretmeyelim, hazır ithal edelim” diye bir opsiyonu olamaz.

Çelik sektöründe bir noktaya gelmek ciddi insan kapasitesi gerektiriyor. Tekrar ediyorum, 80 milyonluk nüfus, 35 milyon tona giden tüketim ve 18 milyon ton ithalat. Bu onlar için büyük potansiyel ve biz bunun rahatlıkla 14 milyon tonunu üretebiliriz. Şu anda 4 tesiste Ar-Ge merkezi kuruldu, diğer tesisler de çalışmasını yürütüyor. Önümüzdeki yıllarda sayısının artacağını, ürün çeşitlendirmede Ar-Ge merkezlerinin ciddi fonksiyon üstleneceğini düşünüyoruz.

Mevcut durum ne kadar sürdürülebilir?
Karamsar olmak istemiyorum ama bu şartlar sürdürülebilir değil. Dünyanın hiçbir ülkesi buna müsaade etmiyor. Çin’de tüketim yüzde 1 daha düşerse, üretim aynı kalırsa 8 milyon ton ürün boşa çıkıyor. Üretimleri 820 milyon ton. Bu yıl yüzde 2 düşecek ama kapasiteler artmaya devam ediyor.

Refah Döneminde Getirilen Yükler Artık Kaldırılmalı

Devletin ilk etapta hiç olmazsa çevre katkı payından vazgeçmesi gerekiyor. Yani refah dönemlerinin yüklerinin artık kaldırılması gerekiyor, devlet bir şekilde gelir elde etmeye başladı mı bırakmıyor. Muhatabın ödeme durumu olup olmadığına bakmak devletin görevi. Su seviyesinin altında seyreden sektörden, bu tür maliyetler alınmaya çalışılıyor. Türkiye bu ithalatı durdurma arayışına giderse, bunu ihraç edenler gelip burada yatırım yapmayı düşünebilir.

Taşıma maliyetleri de sıkıntılı galiba?
Evet, sadece taşımak bile büyük maliyet, Brezilya’dan 10 dolara ürün getiriyorsunuz, neredeyse ithalat fiyatına taşıma var. İçeride cevher fiyatı 40 dolara indi, ama devlet 30 dolara taşıyor. Bunu sürdürmenin “Dostlar alışverişte görsün” yaklaşımından farkı kalmıyor. Çin gibi, Rusya gibi kamu kaynaklarıyla desteklenen kuruluşlara karşı destek olmadan olmaz.

Dünya, 05 Ekim 2015

http://www.dunya.com/ekonomi/ekonomik-meslek-kuruluslari/sektorde-ithalat-yerli-uretimi-vuruyor-mutlaka-z-276476h.htm

Twitter
LinkedIn