ABD’nin Damping Kararı Neyi İşaret Ediyor? Tarih: 24 November 2016
Son dönemde, global düzeydeki atıl kapasitenin yarattığı baskı yanında, hurda ve mamul fiyatları arasındaki marjların sıkışmasından kaynaklanan keskin rekabet ortamında, dünya genelinde ticareti sınırlandırmayı hedefleyen önlemlere daha sıkça başvurulmaya başlandığı gözleniyor. Sözkonusu soruşturmaların yarıya yakın kısmı OECD ülkeleri tarafından açılıyor ve bu tür soruşturmalarda borular ve uzun ürünler en fazla hedeflenen ürünler arasında yer alıyor.
2012 yılı rakamları derlenerek oluşturulan OECD verilerine göre, dünya genelinde açılan anti-damping (AD) ve telafi edici vergi (CVD) soruşturmalarında, Amerika Birleşik Devletleri 100 soruşturma ile bu enstrümana en fazla müracaat eden ülke konumunda bulunuyor. ABD’yi 40 soruşturma ile Kanada, 32 soruşturma ile Tayland, 21 soruşturma ile Avrupa Birliği takip ediyor. Bu yönüyle, dünya genelindeki soruşturmaların % 30’u gibi oldukça yüksek bir bölümünü tek başına açmış bulunan ABD, % 12’sini açmış bulunan Kanada, % 9.6’sını açmış bulunan Tayland ve % 6.3’ünü açmış bulunan Avrupa Birliği, dünya genelinde çelik endüstrisinde açılan soruşturmaların % 58’ini temsil ediyor.
Dünya genelinde çelik ürünlerine karşı başlatılan AD ve CVD soruşturmalarında en fazla hedeflenen ülkeler arasında ise, 84 soruşturma ve tüm dünya ülkeleri içerisinde % 25.2 oranındaki payı ile Çin Halk Cumhuriyeti ilk sırada yer alıyor. Çin’i % 11.1 oranındaki payı ile AB, % 9 oranındaki payı ile Kore ve % 8 oranındaki payı ile Tayland takip ediyor. Türkiye, açılan soruşturmalar içerisinde % 0.9 ve hedeflenen ülkeler içerisinde % 1.5 oranında paya sahip bulunuyor. Ancak son yıllarda Türkiye menşeli çelik ürünlerine karşı açılan soruşturmalarda hızlı bir artış gözleniyor.
Son olarak, Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye, Hindistan, Kore, Tayvan, Ukrayna ve Vietnam Filipinler ve Tayland menşeli “Petrol Boruları – OCTG” ithalatına karşı yürüttüğü anti-damping (AD) ve Türkiye, Hindistan aleyhine yürüttüğü telafi edici vergi (CVD) soruşturması neticesinde, 22 Ağustos 2014 tarihinde yaptığı oylama ile Türkiye, Hindistan, Kore, Tayvan, Ukrayna ve Vietnam’dan yapılan ithalatın dampingli; ayrıca Türkiye ve Hindistan’dan yapılan ithalatın teşvikli olduğu sonucuna ulaşmış bulunuyor. Sözkonusu dava neticesinde, ABD’nin Türkiye menşeli boru ürünlerine % 36’ya varan oranlarda anti-damping vergisi ve % 16’ya varan oranlarda telafi edici vergi uygulaması öngörülüyor.
Sözkonusu karar, 2000’li yılların başında, tüm ülkelerin karşı çıkmasına rağmen, çelik sektörünü korumak maksadıyla, Section 201 uygulamasını devreye alan ABD’nin, halen çelik sektörünü korumaya yönelik tüm enstrümanları etkin bir şekilde kullanmaya devam ettiğini gösteriyor. Bu durum, bazı yazarların gelişmiş ülkelerin çelik gibi sanayi kollarından çıkmaya başladığı yönündeki değerlendirmelerinin tersine, Çelik Eylem Planı ile çelik sektörünü korumak ve geliştirmek arayışında olan AB’den sonra, haksız gerekçelere dayanarak da olsa, ABD’nin de yerli üreticileri korumaktan vazgeçmediğini net bir şekilde ortaya koyuyor.
Erdemir’in kamu kuruluşu olduğu ve bazı kuruluşlara özel indirimler uyguladığı iddia edilerek açılan telafi edici vergi soruşturmasında, Türk üreticilere karşı sübvansiyon marjı belirlenmiş olması, ABD’nin kararının haksızlığını net bir şekilde ortaya koyuyor. Benzer şekilde, anti-damping vergisi de, gerçek değerlere değil, varsayımlara dayalı oluşturulmuş verilere dayandırılıyor. Benzer yaklaşımın ABD tarafından Türkiye menşeli inşaat demiri ithalatına karşı da izlenmesi ihtimali, sektörümüzde rahatsızlık yaratıyor.
Asılsız iddialara dayandırılarak verilen sözkonusu kararın, dikişli çelik borularda ihracatının % 15 civarındaki kısmını ABD’ye yapan çelik boru sektörümüzün ihraç satışlarını olumsuz yönde etkileyeceği değerlendiriliyor. 2013 yılında, ABD’ye 226 milyon dolar tutarında 272.000 ton dikişli çelik boru ihracatı yapan Türkiye, 2014 yılının ilk yarısında da, geçen yılın aynı dönemine kıyasla % 12 oranında artışla, 146.000 ton boru ihracatı gerçekleştirmiş bulunuyor.
Bu karar, ABD’ye yönelik yıllık 300.000 ton civarındaki çelik boru ihracatımız üzerinde olabilecek olumsuz etkilerinin ötesinde, diğer ülkelerce de emsal olarak kullanılması ve başka çelik ürünlerinde Ülkemize karşı yeni soruşturmaları tetiklemesi ihtimalinden dolayı özel bir önem taşıyor. Nitekim daha şimdiden, Kanada tarafından ABD’nin açtığı soruşturma örnek alınarak, Türkiye menşeli çelik boru ve inşaat demiri ithalatına karşı soruşturma açılmış bulunuyor.
Diğer taraftan, Türkiye menşeli sıcak sac ithalatına karşı başlattığı damping soruşturmasında dosyayı kapatan Fas, politik gerekçelerle dosyayı yeniden açarak Türkiye menşeli yassı çelik ürünlerine karşı damping vergisi uygulama kararı almış bulunuyor.
Türkiye’nin dünya çelik sektöründeki korumacı yaklaşımlardan gerekli dersleri çıkarmasına ihtiyaç duyuluyor. ABD’de senatör ve kongre üyelerinin damping vergisi kararı alınması için, ilgili mercilere nasıl baskı yaptığı biliniyor. Avustralya’dan Kanada’ya kadar yaygınlaşan korumacı yaklaşımlar durmak bilmez iken, Ülkemize dünyanın dört bir yanından dampingli ve kalitesiz çelik ürünleri kolay bir şekilde girmeye devam ediyor. Bu yönüyle çelik sektörümüz tamamen korunmasız bir görüntü arzediyor.
Kapasitemizin % 50 civarındaki kısmının atıl durumda bulunmasına rağmen, yıllık 7.2 milyon ton yassı çelik ithalatı yapılıyor ve ithalat yalnızca orijin ülkeler tarafından değil, Türkiye tarafından da pek çok enstrümanla teşvik ediliyor. Kalitesiz, sertifikasız ve dampingli ürünler rahatlıkla pazarlarımıza girerek haksız rekabete neden oluyor. Dünya çelik piyasalarında değişen konjonktür de dikkate alınarak, ekonomi otoritelerinin cari açığa ilişkin şikayetleri ile tutarlılık içinde, Türkiye’nin de çelik sektörünü karşı karşıya kaldığı haksız rekabetten korumasına ihtiyaç duyuluyor. Özellikle son 2 yıldan bu yana sektörün üretim ve dış ticaret göstergelerine yansıyan performansındaki bozulma da, bu gerekliliğin aciliyetine işaret ediyor.
Dr. Veysel Yayan
Genel Sekreter