Çelik Sektöründeki Kayıpların Ekonomiye Yükü Artıyor Tarih: 24 November 2016
Türkiye’nin sahip olduğu ihtiyacının üzerindeki çelik kapasitesine rağmen, dış ticaretin bu ölçüde açık vermesi sürdürülemez görünüyor. Türkiye açısından kaynak israfı ve cari işlem dengesinde ciddi açığa yol açan bu durum, ekonominin içini boşaltıyor. Diğer taraftan, ithalattaki artışta Dahilde İşleme Rejimi (DİR) kapsamında yapılan ithalattaki olağanüstü artışın etkili olduğu gözleniyor. Bu yılın ilk 6 ayında Dahilde İşleme Rejimi kapsamında yapılan ithalat % 61 oranında artışla, 2.78 milyon tondan, 4.49 milyon tona ulaşmış bulunuyor. DİR kapsamında yapılan ithalattaki yüksek oranlı artışa rağmen, yılın ilk yarısında ihracatın 1 milyon tonun üzerinde gerilemiş olması, DİR’in yıllardır konuşulan işlevini masaya yatırma ihtiyacını ortaya çıkarmış bulunuyor. Bugün geldiğimiz noktada, DİR ihracat için değil de, daha çok ithalat için çalışıyor görüntüsü veriyor. İhracat yapıyor olmak kaydıyla ithalat imtiyazı sağlayan DİR’in gözden geçirilerek, ihracatı gerçekten destekleyen, ucuz ve kalitesiz ürünlerin ithal edilip yurtiçinde satılmasını engelleyen ve ihracatta yurtiçinden girdi kullanımını da teşvik eden bir yapıya oturtulmasına ihtiyaç duyuluyor.
Dahilde İşleme Rejimi kapsamındaki ithalatın son aylardaki hızlı artışında, sektörün müracaatı üzerine açılan damping soruşturmalarının da etkili olduğu gözleniyor. Özellikle Çin menşeli çelik ürünlerinin DİR kapsamındaki ithalatının 6 misli artmış olması, damping soruşturmaları önlemle neticelense bile, DİR kanalının bu önlemleri aşmada bir enstrüman olarak kullanılmasına devam edilebileceğini gösteriyor. Aslında Çin’in dünya çelik sektöründe yol açtığı tahribatın engellenmesini teminen, dünya ülkelerinin uygulamaya aktardıkları tedbirler net bir şekilde biliniyor ve Çin dünyada en fazla korunma tedbirine maruz kalan ülke olmaya devam ediyor. Dünya ülkelerinin birbiri ardına Çin menşeli çelik ürünleri ithalatına karşı % 130’a varan oranlarda anti-damping ve telafi edici vergi oranları açıklıyor olmaları da, Çin menşeli çelik ürünlerinin adil ticareti bozucu etkilerini ortaya koyuyor.
Çin’in 400 milyon ton düzeyindeki kapasite fazlalığı yanında, tüketimindeki düşüş sebebiyle, her yıl artan ihtiyaç fazlası üretimin, diğer ülkelerdeki çelik piyasalarına yönlendirmesi, dünya çapında çelik pazarlarındaki ve fiyatlarındaki dengeleri derinden sarsıcı etkiler yaratıyor. Bu durum her ülkenin stratejik sektör olarak kabul ettiği kendi çelik sektörünü koruyucu tedbirler almasına yol açıyor. Türkiye’de bu tedbirlerin alınmasında gecikildiği görülüyor. Son 3 yıl içerisinde, üretimde ortaya çıkan % 11 civarındaki kayıp yanında, ihracatın 3.3 milyon ton ile miktar açısından % 16; değer açısından % 27 düştüğü, ithalatın ise miktar açısından % 52, değer açısından, % 11 oranında arttığı görülüyor. Başka bir ifade ile, son 3 yıl içerisinde çelik ürünleri ihracatında 4.6 milyar dolar tutarındaki gerileme ve çelik ürünleri ithalatında 1.3 milyar dolar tutarındaki artış yüzünden, sadece çelik ürünleri ticaretinin cari işlemler dengesi üzerinde 6 milyar dolar civarında negatif etki yaratmış olması, geçmişte dünyanın en hızlı büyüyen çelik sektörleri arasında yer alan çelik sektörümüzün içerisinde bulunduğu olumsuzlukları ve bu duruma acil çözüm üretilmesinin ekonomi açısından hayati önemini ortaya koyuyor.
Hâl böyle iken, girdi maliyeleri üzerindeki yüklerin halen sürdürülüyor olması, sektörün durumunun dikkate alınmadığını ve kurumsal bazdaki çıkarlar ön planda tutulurken, ülkemizin âli menfaatlerinin göz ardı edildiğini gösteriyor. Oysa ki, sadece bu yılın ilk yarısındaki 1 milyon tonluk üretim ve 1.7 milyar dolarlık ihracat kaybı, Ülkemiz ekonomisi için, devletin sektör üzerinden almaya devam edilen fon ve kesintiler ile, kıyas kabul etmeyecek derecede yüksek kayıpları ifade ediyor. Senelerdir gündeme getirilen ve artık kangren haline gelmiş bulunan bu sorunların daha fazla uzatılmadan çözülmesi yönünde irade sergilenmesine ihtiyaç duyuluyor.