Dünya Çelik Sektörü Çin’in Durdurulmasını İstiyor Tarih: 24 November 2016

30 Kasım – 1 Aralık 2015 tarihlerinde Paris’te gerçekleştirilen 79. OECD Çelik Komitesi toplantısının ana gündemini yine Çin’in kapasite fazlalığı ve dünya piyasalarını tahrip eden ihracat politikaları oluşturdu. Hükûmet ve sektör temsilcileri, global düzeyde kapasite fazlalığı sorununun yarattığı problemlerin çözülmesi ve çelik sektörü üzerindeki etkilerinin giderilmesi için acilen harekete geçilmesi çağrısında bulundu. Konunun aciliyetini dikkate alan Komite üyeleri, söz konusu problemin süratle çözülebilmesini teminen üst düzey toplantı organize edilmesi ve 2016 yılının ilk yarısında bu sorunun yarattığı olumsuz etkilerin hafifletilmesi konularında çalışmaların yapılması konularında mutabakat sağladı.
79. OECD Çelik Komitesi Toplantısı’nda dile getirilen çelik fiyatlarının düşük seviyelerini koruduğu, kârlılığın sürdürülemez seviyelere gerilediği, borçların tırmanmaya başladığı bir ortamda, önümüzdeki yıllarda, talepteki sıkışık seyre karşılık, kapasite artışının süreceğine ilişkin öngörüler, sektör üzerindeki baskıların artmaya devam edeceğini gösteriyor. Ticari önlemler ve hükûmet destek önlemleri, sektörde kısa vadede rahatlama yaratırken, ticari anlaşmazlıkların kaynağındaki sorunları ortadan kaldırmıyor. Bu da global çelik endüstrisinde aynı krizlerin belirli dönemlerde yeniden ortaya çıkmasına sebebiyet veriyor. OECD Çelik Komitesi, dünya çelik piyasalarında oluşan kapasite fazlalığı ve bunun yarattığı ticari anlaşmazlıklardaki artışın, serbest piyasa mekanizması prensipleri ve piyasa tabanlı politikalardan hareketle, uzun vadede ve kapsamlı çözüm üretilmesi ihtiyacına vurgu yapmış bulunuyor.
Çin çelik endüstrisinin dünya piyasaları üzerindeki olumsuz etkilerinin artarak devam etmesi nedeniyle, 1 Aralık 2015 tarihinde, OECD Çelik Komitesi Toplantısı’nın hemen ardından, ABD, AB, Latin Amerika’daki bölgesel çelik dernekleri yanında, Derneğimizin de iştirakleri ile, Paris’te bazı ülkelerin OECD ve Paris büyükelçileri ve ticaret ataşelerinin de aralarında yer aldığı kamu yetkililerine yönelik bir bilgilendirme brifingi düzenlenmiş ve 2016 yılının Aralık ayında Çin’e piyasa ekonomisi statüsü tanınmasının yaratacağı olumsuz etkilere ilişkin ortak endişeler dile getirilmiş bulunuyor.
Söz konusu bilgilendirme toplantısında, Kuzey Amerika, Latin Amerika, Avrupa ve Türkiye adına yapılan sunumlarda, Çin’in piyasayı bozucu uygulamaları tamamen ortadan kaldırılmadan önce Çin’e pazar ekonomisi statüsü tanınmasının yaratacağı olumsuz etkilere vurgu yapılmış bulunuyor. Bunun yanında, Wiley Rein LLP avukatlık firmasından Alan Price tarafından mevzuat bakımından yapılan bir değerlendirmede, Çin veya Çinli üreticiler serbest piyasa koşulları çerçevesinde faaliyet gösterdiklerini kanıtlayana kadar, bütün Dünya Ticaret Örgütü üyesi ülkelerin anti-damping soruşturmalarında Çin’e karşı pazar ekonomisi statüsünü tanımayan yöntemler uygulama haklarının bulunduğuna dikkat çekiliyor.
Toplantıda yapılan değerlendirmelerde, başta kamu mülkiyetindeki ve kontrolündeki çelik sektörü olmak üzere, Çin devletinin ekonominin bazı kilit alanlarında hâlen önemli roller üstlendiği hususu dikkate alındığında, bugün Çin’in pazar ekonomisine sahip olmadığı konusunun net bir şekilde ortaya çıktığı, çelik sektörü açısından, Çin’in pazar ekonomisi statüsünün kabul edileceği dönem olan 2016 yılının sonlarının, Çin’deki çelik kapasite fazlalığının ve aralarında ABD, AB, Türkiye ve Latin Amerika’nın da bulunduğu uluslararası piyasalara yönelteceği çelik ihracatının zirve yapacağı döneme rastladığına dikkat çekiliyor. Gerekli koşulları karşılamadan Çin’e pazar ekonomisi statüsü tanınmasının, son derece ciddi ekonomik ve sosyal etkiler yaratacağı yönünde değerlendirmeler yapılmış bulunuyor.
Esasen dış ticaret verileri, Çin’den yapılan ithalat baskısının her geçen ay derinleşerek devam ettiğini gösteriyor. Geçtiğimiz yıllarda yıllık 450.000 ton civarında seyreden Çin menşeli çelik ürünleri ithalat miktarına yakın seviyelerin, bu yılın Ağustos, Eylül ve Ekim aylarında, sadece 1 ayda yapıldığı gözleniyor.
Bu yılın Ocak-Ekim döneminde ise, Çin menşeli çelik ürünleri ithalatı % 251 oranında artışla, geçen yılın aynı dönemindeki 665.000 tondan, 2.33 milyon tona ulaşmış bulunuyor. Mevcut seyir, Çin’den yapılan ithalatın yılsonu itibariyle 3 milyon ton seviyesine rahatlıkla ulaşacağına işaret ediyor. Yılın ilk 10 aylık dönemi itibariyle, Çin’in dünya piyasalarına yaptığı toplam çelik ihracatı, % 25 oranında artışla, 92 milyon tona, net çelik ihracatı ise, % 32 oranında artışla, 81 milyon tona ulaşmış bulunuyor. Çin’in ihracat hacmi yanında, dampingli ve devlet destekli satış yapması, yarattığı yıkıcı etkiyi daha da arttırıyor.
Çinli üreticilerin maliyetlerinin altındaki satışların, kamu kesimi tarafından sübvanse edilmesi, dünya çelik piyasasını ve Türk çelik sektörünü ciddi ölçüde tahrip ederek, üretim yanında, istihdamı da olumsuz yönde etkilemeye başlamış bulunuyor. Dünya çelik üretiminde kapasite kullanım oranları % 70’in üzerinde seyrederken, Ülkemizde % 63 gibi oldukça düşük bir seviyede kalması, sektörün içerisinde bulunduğu sıkıntılı durumu ve acilen çözüm üretilmesi ihtiyacını ortaya koyuyor. Rakamlar yurt içinde kurulu kapasitelerin atıl durumda kalması pahasına, ithalatın artarak devam ettiğini gösteriyor. Hâl böyle iken, girdi maliyeleri üzerindeki yüklerin hâlen sürdürülüyor olması anlaşılamıyor. Mevcut uygulamalar, sektörün durumunun dikkate alınmadığını ve kurumsal bazdaki çıkarlar ön planda tutulurken, Ülkemizin âli menfaatlerinin göz ardı edildiğini gösteriyor. Oysaki sektörün, çözüme yönelik tedbirlerin geciktirilmesine daha fazla tahammül etmesi mümkün görünmüyor.

Dr. Veysel Yayan
Genel Sekreter

Twitter
LinkedIn