Sabah Gaztesi – Demir Çelik Eki’nin Bayram Yusuf Aslan Röportajı Tarih: 24 November 2016

– 6 Kasım’da Başbakan Davutoğlu’nun açıkladığı "Ekonomide Öncelikli Dönüşüm Programın da yer alan "İthalata Bağımlılığın Azaltılması Eylem Planı", çelik sektörünün sürdürülebilir büyümesini nasıl etkileyecek?

Başbakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu tarafından 6 Kasım 2014 günü açıklanan Ekonomide Öncelikli Dönüşüm Programı Eylem Planı, çelik sektörümüze gelecek açısından umut verdi. Plan içerisinde yer alan; “ithalata bağımlılığın azaltılması” eylemi, çelik sektörümüzü yakından ilgilendiriyor, sektörümüzün sürdürülebilir büyümesini destekliyor ve Türk ekonomisinin büyüme hedeflerine ulaşması açısından da, önem taşıyor.

Bu cümleden olarak, inşaat demiri ve filmaşinde, 2014 yılının son aylarında artış göstermeye başlayan ithalatın sınırlandırılmasını teminen, vergi oranlarının % 30-40 seviyelerine yükseltilmesini, ithalata bağımlılığın azaltılması yönündeki iradenin müşahhas uygulaması olarak görüyoruz.

Yalnızca çelik sektöründe değil, diğer tüm sektörlerde de, kalitesiz ve devlet teşvikleri ile üretilen ucuz ürünlere dayalı, Türk sanayini baltalayan, gelişmesini engelleyen aldatıcı bahar havasının, orta vadede Türk ekonomisinin içini boşaltacağını ve kalite imajını olumsuz yönde etkileyeceğini düşünüyoruz. Çelik sektörü açısından değerlendirildiğinde ise, gerek girdi ve gerekse mamul ihtiyacının karşılanmasında yurtiçi tedariği ön planda tutacak mekanizmaların geliştirilmesinin, girdi maliyetlerini arttıran fon ve kesintilere son verilerek sektörün rekabet gücünün arttırılmasının, Türk ekonomisinin istikrarlı bir şekilde büyümesinin temini açısından, üzerinde önemle durulması gereken bir husus olduğuna inanıyoruz. 

İhracatında son 2 yıldır devam etmekte olan azalma ve yurtiçi piyasada kalitesiz ve devlet teşvikli çelik ürünleri ithalatının yarattığı baskı nedeniyle, yeterince pazar payı elde edemeyen çelik üreticilerimizin üzerindeki baskının giderilebilmesi için, gümrük vergisi oranlarının başta Çin olmak üzere, devlet destekleri ile üretim yapan ülkelerden gerçekleştirilen, düşük fiyatlı ve kalitesiz ürün ithalatını dengeleyebilecek seviyelere çıkartılmasında, halen % 67 seviyesinde bulunan sektörümüzün kapasite kullanım oranlarının, yeniden % 80’ler seviyesine yükseltilmesi açısından hayati önem taşıdığını değerlendiriyoruz.

Diğer taraftan 28 Ocak tarihinde, bazı sıcak haddelenmiş sac ürünlerinde 7 ülke üreticileri için açılmış bulunan damping soruşturması, Türkiye’ye daha fazla dampingli ve kalitesiz ürün girişine izin verilmeyeceği iradesinin bir göstergesi olarak değerlendiriyor ve memnuniyetle karşılıyoruz.

Çelik sektörümüz, yurtiçindeki tüm imkânları kullanmasına rağmen, çelik üretiminin ana girdileri arasında yer alan hurdada ihtiyacının % 65’ini, demir cevherinde % 60’ını, koklaşabilir kömürde ise, % 90’ını zorunlu olarak ithalat yolu ile karşılıyor. Son yıllardaki artış eğilimine rağmen, yerli hurda tüketiminin halen düşük seviyelerde seyretmesi, Türkiye’de hurda toplama ve geri dönüşüm faaliyetlerinin yeterince oturtulamamış olmasından ve Türkiye’de ihtiyaca cevap verecek ölçüde hurda potansiyelinin bulunmamasından kaynaklanıyor. Buna rağmen, hurda, cevher ve kömür gibi hammaddeler konusunda yurtiçi imkânlar azami ölçüde değerlendiriliyor.

Eylem planında ifade edildiği üzere, ithâlatta bağımlılığın azaltılabilmesi için, bir taraftan hurda üretiminin arttırılmasına, diğer taraftan da hurdaya alternatif girdiler üretilmesine yönelik çalışmalara hız kazandırması gerekiyor. Esasen sektör kuruluşları da, yurtiçinden tedarik edilen girdi miktarının arttırılmasına yönelik olarak yoğun bir çaba gösteriyor. Türkiye’deki düşük tenörlü cevherlerin ekonomiye kazandırılması, daha etkin hurda toplama altyapısının oluşturulması, sektörün uzun vadede hammadde tedariğinin yerli kaynaklara yönlendirilebilmesi ve güvence altına alınabilmesi açısından hayati önem taşıyor. Bunun yanında, Ekonomi Bakanlığı koordinasyonunda hazırlanarak, Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nca onaylanan Girdi Tedarik Stratejisi’nde öngörülen eylemlerin hayata geçirilmesi ve Dahilde İşleme Rejimi’nin yurtiçi girdi tedariğini teşvik edecek bir çerçeveye oturtulması da, sektörün ithalata bağımlılığını azaltacak enstrümanlar arasında üst sıralarda yer alıyor.  

Çelik sektörü, yurtiçi hurda toplama faaliyetlerinin yaygınlaştırılmasını, bu sektörde faaliyet gösteren kuruluşlara ilişkin mevzuatın kolaylaştırılmasını ve Türkiye’deki hurdaların maksimum seviyede ekonomiye kazandırılmasını destekliyor. Sektör, yurtiçinde toplanan hurdaya erişimi zorlaştıran Çevre ve Şehircilik mevzuatının hurda firmalarına ve faaliyetlerine ilişkin getirdiği sınırlamaların makul bir çerçeveye oturtulması yönünde yoğun bir çaba sarfediyor.

Bu açıdan, çelik sektörünün yurtiçinden girdi tedariğinin arttırılmasını hedefleyen sözkonusu dönüşüm programının etkili bir şekilde uygulamaya aktarılması, hayati önem taşıyor.

2014 yılında çelik sektörü nasıl bir performans gösterdi? Temel göstergeleri dikkate alarak, kısaca anlatırmısınız?
Dünya çelik sektörü, 2014 yılında da gelişme eğilimini sürdürerek, % 1.1 oranında büyüdü. Dünya çelik sektörü büyümeye devam ederken, Türkiye’nin üretimi arka arkaya ikinci kez düşüş gösterdi. 2014 yılında % 1.8 oranında düşüşle, 34.04 milyon tona gerileyen Türkiye’nin ham çelik üretimi, son iki yılda % 5.2 oranında düşüş ile, 2011 seviyesinin de altında kaldı. Son iki yıllık dönemde, dünya ham çelik üretimi ise,  %5 civarında artış gösterdi. 2002-2012 yılları arasındaki dönemde, Çin ve Hindistan’ın ardından dünyanın en hızlı büyüyen sektörü konumunda bulunan 2011 ve 2012 yıllarında ise, büyük üreticiler arasında üretimini en hızlı arttıran sektör konumunu elde eden Türk çelik sektörünün, son iki yıl, dünyadan negatif yönde ayrışan performansı endişeye yol açtı.

Sektörün performansındaki düşüşün bir kısmı ihracattan kaynaklanıyor. İhracat da, üretim ile paralel bir seyir izliyor. 2013 yılında miktar açısından % 6.3, değer açısından % 7.9 oranında gerileyen çelik ürünleri ihracatımız, 2014 yılında da, miktar açısından % 5, değer açısından ise,  % 4 oranında düşüş göstermiş bulunuyor. Çelik ihracatımızın, son iki yılda miktar ve değer açısından % 11 civarında gerilemesi, 2012 yılına kıyasla,  ihracatın miktar açısından 2.5 milyon ton, değer açısından ise, 2 milyar dolar daha düşük bir seviyede kalması anlamına geliyor. Başka bir ifade ile çelik sektörümüz, 55 milyar $ olarak belirlenmiş bulunan 2023 ihracat hedeflerine yaklaşmak bir yana, hedeften önemli ölçüde uzaklaşıyor.

Her ne kadar 2014 yılında % 7 civarında gerilemiş olsa da, sektörün büyüme performansını olumsuz yönde etkileyen en önemli unsurlardan birini, 2013 yılında % 25 oranında artış gösteren ithalat oluşturuyor. Türkiye’nin ithalatı teşvik eden mekanizmaları sürdürerek, çelik ithalatçısı konumunu güçlendirmesi, üretimi olumsuz yönde etkiliyor.

2013 yılında % 10 oranında artan Türkiye’nin görünür nihai çelik tüketiminin,  2009 yılındaki krizden bu yana ilk kez,  % 1.9 oranında düşüşle, 31.32 milyon tondan, 30.74 milyon tona gerilediği görülüyor. İhracattaki ve ithalattaki düşüş, tüketimde yerli ürün payının arttığına işaret etse de, ithalat yüksek seviyesini korumaya devam ediyor. İhracat ise, kendine yol bulmakta zorlanıyor.

– Sektörün kapasite kullanımı şu anda yüzde kaç oranında seyretmektedir? Bu kapasiteyi daha üst noktalara çıkarabilmek adına neler yapılmalıdır?
2013 yılından sonra, 2014 yılında da üretim ve ihracattaki düşüş eğilimi devam etmiş, üretim ve ihracat sırasıyla % 1.8 ve % 4.6 oranında azalmış bulunuyor. 2014 yılında sektörün kapasite kullanım oranının, üretimdeki düşüşe paralel olarak % 67 seviyesine gerilediği gözleniyor. Bu da sektörün kurulu kapasitesinin 1/3 oranındaki kısmının atıl durumda kaldığı ve kullanılamadığı anlamına geliyor.

Kapasite kullanım oranının yeniden %80’ler seviyesine yükseltilmesini ve uluslar arası piyasalardaki rekabet gücünün arttırılmasını teminen,
• Sektörün en büyük ikinci girdisi konumunda bulunan elektrik enerjisi üzerindeki TRT Payı, Belediye Fonu, kayıp kaçak gibi sektörle hiçbir ilgisi bulunmayan fon ve kesintilerin kaldırılması,
• Hurda ve kömür ithalatından tahsil edilmekte olan çevre katkı payı uygulamasına son verilmesi,
• Türkiye ile AKÇT arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması’nın revize edilerek, yüksek katma değerli ürünlere geçişi ve elektrik ark ocaklı tesislerin sıcak metal ile desteklenmesini mümkün kılacak yatırımlara teşvik verilmesi,
• Dünya genelinde korumacı tedbirlerdeki artış da dikkate alınarak, Ekonomi Bakanlığı’nın İhracat ve İthalat Genel Müdürlüklerindeki Damping ve Sübvansiyon Araştırma Dairesi ile Korunma Önlemleri Dairesi’nin, başvuruların ve araştırmaların süratle sonuçlandırılmasına imkân sağlayacak şekilde, personel yönünden güçlendirilmesi,
• İthalatı teşvik eden bir uygulama haline gelmiş bulunan Dahilde İşleme Rejimi’nin (DİR), günün şartlarına ve ihtiyaçlara göre revize edilmesi, 
• DİR uygulamasını anlamsız bir şekilde şişiren, takibini zorlaştıran, bürokrasiyi arttıran; buna karşılık hazineye ciddi bir gelir getirmeyen, hurda, cevher, kömür, ferroalyaj gibi temel girdilerin ithalatında, Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu (KKDF) uygulamasına son verilmesi,
• Güvenli olmayan ve teknik mevzuata uygun bulunmayan ithal ve yerli ürünler için daha etkin denetimlerin yapılması, standart dışı, sertifikasız ve kalitesiz ürün girişinin engellenmesi,
• Son dönemlerde gerçekleştirilen ihalelere uluslararası statü verilmek suretiyle, sıfır gümrükle girdi ithalatının önünün açılmasının, yerli çelik üretimi ve tüketimi üzerinde yarattığı olumsuz etkileri giderecek tedbirlerin uygulamaya aktarılması,
hayati önem taşıyor.

Çin, 2014 yılında da dünya piyasalarını ve sektörümüzü tehdit etmeye devam etti mi? Çin’in piyasalarımızdaki etkinliği ne durumda?

2014 yılında, Çin’in iç tüketiminin yavaşlaması sonucunda ihraç pazarlarına yoğunlaşması bir miktar azalmış gibi görünse de, Çin’in yol açtığı tehdit halen devam ediyor. 2014 yılında, Çin’in çelik ürünleri ihracatının % 50 oranında artışla, 94 milyon tona, net çelik ihracatının 80 milyon tona ulaştığı, Çin’in söz konusu ihracatının önemli bir kısmını, Türkiye’nin en büyük pazarları arasında yer alan Orta Doğu, Körfez ve Kuzey Afrika pazarlarına yönlendirdiği gözleniyor. 2014 yılında Çin’in sadece çubuk ihracatının, % 80 oranında artışla, 31 milyon ton gibi, Türkiye’nin toplam çelik üretimine yakın bir seviyeye ulaştığı göz önüne alındığında, durumun vehameti ve Türkiye’nin çelik ihracatı üzerinde yaratacağı tahribat, daha da net bir şekilde ortaya çıkıyor.

Çin’in artan etkinliğinin de etkisiyle, Orta Doğu ve Körfez ülkelerine yönelik toplam çelik ürünleri ihracatımızın, 2014 yılında % 20 oranında düşüşle, 7.6 milyon tondan, 6.1 milyon tona gerilediği, daha sınırlı seviyelerde de olsa, AB, Kuzey Afrika, Uzak Doğu & Güneydoğu Asya bölgelerine yönelik ihracatımızda da düşüşler yaşandığı görülüyor. Çin’in ihracatındaki artışın, yalnızca ihraç pazarlarımızda değil, Türkiye iç piyasasında da etkisini gösterdiği, 2014 yılında, Çin’den yapılan toplam çelik ithalatının, miktar açısından % 67 oranında artışla, 600.000 tondan, 999.000 tona, değer açısından ise % 27 oranında yükselişle, 1.32 milyar dolara ulaştığı anlaşılıyor. Öyle ki, yılın ilk yarısında aylık ortalama 50.000 ton olan Çin menşeli çelik ürünleri ithalatı, sonraki aylarda hızlı bir yükseliş eğilimi göstererek, Aralık ayında 250.000 ton seviyesinde gerçekleşmiş bulunuyor. Aralık ayında Çin’den yapılan ithalat miktarının bu kadar yüksek oluşu, 18 Ekim tarihinde bazı ürünlerin vergi oranlarındaki artışın ne kadar yerinde ve zamanında bir düzenleme olduğunu ortaya koyuyor. Çin menşeli ürünlerden ithalatı en fazla artış gösterenlerin, alaşımlı çelikten filmaşin, alaşımlı çelikten yassı ürün, paslanmaz çelikten yassı ürün, karbonlu filmaşin ve karbonlu kütük olduğu, Çin’in ihracatındaki artış kadar, komşu ülkelerdeki belirsizliklerin ve dünya ekonomisindeki dalgalanmaların da, yurtiçi üretim ve ihracatımız üzerindeki olumsuzlukları arttırdığı gözleniyor.

2015 yılı başında sektörün karşı karşıya bulunduğu sorunlar hakkında bilgi verir misiniz?
Sektörün sorunlarını iç ve dış etkenlerden kaynaklanan sorunlar olarak ikiye ayırmak mümkündür. Dış etkenlerden kaynaklanan sorunları,
• Dünya çelik sektöründe her yıl giderek artmakta olan atıl kapasiteler ve bu kapasitelerin fiyatlar üzerinde yarattığı baskı,
• Demir cevheri fiyatları ile hurda fiyatları arasındaki dengesizlik ve demir cevheri lehine oluşan bu dengesizliğin elektrik ark ocaklı kuruluşların rekabet gücünü azaltan tesirleri
• Çin’in son 1 yılda üretimi artmaya devam ederken, tüketiminin düşüş eğilimine girmesi,
• Gerek demir cevheri fiyatlarındaki düşüşün ve gerekse devlet yardımlarının sağladığı avantajlarla Çinli üreticilerin dünya çelik piyasalarına ihracatlarını bir yıl içerisinde % 40’ın üzerinde arttırmaları,
• En önemli pazarımız konumundaki komşu ülkelerde yaşanan kaosun yol açtığı talepteki daralma
• Önemli pazarlarımız arasında yer alan AB’deki toparlanma eğiliminin yavaşlaması,
• Çin faktörü ile birlikte, dünya çelik sektöründe yaygınlaşan korumacı tedbirler,
İç etkenlerden kaynaklanan sorunları ise kısaca, 
• Sektörün girdi maliyetleri üzerindeki, rakip ülke üreticileri üzerinde bulunmayan ilave yüklerin rekabet gücünü düşürmesi,
• Dahilde İşleme Rejimi gibi, ithalatı teşvik eden ve ithal ürünleri yerli ürünler karşısında avantajlı hale getiren uygulamaların sürdürülmesi,
• Kalitesiz ve düşük fiyatlı ithalatın önünü kesecek tedbirlerin alınmaması,

şeklinde özetlemek mümkündür. Sözkonusu sorunların, sektörün ihracatını ve üretimini baskı altında tutan bir fonksiyon icra ettiğini görüyoruz.

Dahilde İşleme Rejimi (DİR) gibi ithal girdi kullanımını teşvik eden uygulamalara ilave olarak, standartlara uygun olmayan, kalitesiz ve sertifikasız ürün ithalatının önüne geçilememiş olması, özellikle yassı çelik sektöründe, milyarlarca dolar tutarında yatırımla oluşturulan kapasitelerin yarısı civarındaki bir kısmının atıl durumda kalmasına, katma değer ve istihdamın yurtiçinde değil, ithalatın yapıldığı ülkelerde bırakılmasına neden oluyor.

İthalatı teşvik eden DİR gibi uygulamalar yanında, ithal edilen yassı çelik ürünlerinde yurtiçi üretimde zorunlu olan kalite standartlarının aranmadığı ve kalitesiz ve sertifikasız ürünlerin denetimsiz bir şekilde Ülkemize girdiği gözleniyor. Bu cümleden olarak, Ülkemize ithal edilen çeliklerin mutlaka uluslararası kalite, ebat ve yüzey standartlarını sağlaması ve bu standartların da sertifikasyon ile belirtilmesini gerekli görüyoruz. Yurt içinde üretilen ürünler bu koşulları sağlıyor ve gerekli sertifikasyonlara uygun olarak üretiliyor. Özellikle sertifikaları bile olmayan ikinci kalite ürünlerin ülkemize rahatlıkla ithal edilebilmesi, yurt içi rekabet koşullarını bozucu tesirler yaratıyor. İthal ürünlerde de, iç piyasada üretilen ürünler ile aynı kalite standart ve sertifikasyonun aranmasına ve ithal ürünlerin söz konusu standart ve sertifikasyonları karşılamadığı durumlarda, ithaline izin verilmemesine ihtiyaç duyuyoruz. Kalitesi standartlar dahilinde olmayan, ikinci kalite ve sertifikası bulunmayan ürünlerin ithalatı, yalnızca çelik sektörümüzün değil, çelik ürünlerini kullanan, boru, makine, beyaz eşya, otomotiv gibi çelik tüketicisi sektörlerin üretimlerinin de kalite ve itibarını olumsuz yönde etkiliyor. 

Yurtiçinden tedarik imkânları var iken, ithalatı teşvik eden mevcut uygulama yüzünden, % 53 kapasite kullanım oranı ile çalışan yassı ürün üreticilerinin, önümüzdeki dönemde çok daha ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalması ve devreye girecek yeni kapasiteler ile birlikte, atıl kapasitenin artması ihtimali, sektörü rahatsız ediyor.

Kalitesiz ürün ithalatındaki artışın, katma değerin en büyük kısmını oluşturan ham çeliğin ülkemizde üretilmesini engelleme potansiyeli, yalnızca çelik sektörümüzü değil, bir bütün olarak Türk ekonomisini, istihdam, vergi, dış ticaret ve cari işlemler açığı bakımından olumsuz yönde etkiliyor. Bu çerçevede, Fas ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin bile gümrüklerde yaptıkları kalite kontrollerinin, Ülkemizde de yapılmasına acilen ihtiyaç duyuluyor.

2015 yılında tablo olumluya dönecek mi? Kısaca beklentilerinizi alabilir miyiz?

2015 yılının, yeni ürünlerin desteği ve piyasa dinamiklerinin oturması sayesinde, 2014 yılına göre daha iyi geçmesini bekliyoruz. Bu beklentimiz biraz da, 2014 yılında yaşanan politik istikrarsızlıkların yaşanmayacağı varsayımına dayanıyor.  Politik istikrarsızlıkların devam etmesi halinde, yurtiçi talepteki daralma eğiliminin, 2015 yılında sektörün performansını olumsuz yönde etkileyebileceğinden endişe duyuyoruz. Keza, küçük oranlarda da olsa, dünya çelik tüketiminin artacağına yönelik beklentiler, olumlu öngörülerimizi destekliyor. Ayrıca, petrol fiyatlarındaki gerilemeye paralel olarak, navlun maliyetlerindeki düşüşün, sektörün ihracatını destekleyici bir fonksiyon icra edebileceğini değerlendiriyoruz. Buna  karşılık, en büyük ihraç pazarımız konumunda bulunan Orta Doğu ve Körfez ülkelerinin petrol gelirlerinin azalması, bu ülkelerin yatırımlarında ve dolayısıyla çelik tüketimlerinde daralmaya yol açacağını öngörüyoruz. Bu durumun, başta Irak olmak üzere, bölgemizdeki istikrarsızlığın kademeli bir şekilde istikrara dönüşmesi ile dengelenebileceğini tahmin ediyoruz. Özellikle son bir ay içerisinde, istikrarın sağlanması yönünde atılan adımların, en büyük pazarlarımızdan birisi konumundaki Irak’a yönelik ihracatımızı olumlu yönde etkileyeceğini tahmin ediyoruz. Ancak 2012 yılından bu yana gerileyen ihracatımızda daha büyük bir toparlanma ve ivmelenme için, çok daha fazla adımın atılmasına ihtiyaç duyuyoruz. Üretim ve ihracat performansı konusunda, 2015 yılında en fazla belirleyici olması beklenen etkenler, hurda ile cevher maliyetleri arasındaki marjın seyri ile Çin’in ihraç pazarlarındaki etkinliği olacaktır. Ayrıca bunların dışında, ihracatımızın canlandırılabilmesi için devletimizin elinde kullanılabilecek çok fazla enstrüman bulunuyor. Sektörümüzün yeniden büyüme trendine girebilmesi için, bunları acilen kullanmasına ihtiyaç duyuyoruz. Bu açıdan, kalitesiz ve sertifikasız ürünlerin ülkemize girişinin sınırlandırılması yanında, 7 ülkeden yapılan sıcak haddelenmiş sac ithalatına ilişkin olarak açılan damping soruşturmasının da, sektörün karşı karşıya olduğu haksız rekabetin önlenmesi bakımından, 2015 yılında sektörün performansına olumlu katkıda bulunacağını öngörüyoruz.

Kısaca belirtmek gerekirse, 2015 yılının, olumlu ve olumsuz faktörlerin karşılıklı etkileşimde bulunacağı, belirsizliğin ağır basacağı bir yıl olacağını, yılın ilk 40 gününe ilişkin ihracat verileri itibariyle, ihracatta % 25, üretim verileri itibariyle ise Ocak ayında % 10 civarında daralma yaşanmasının, bu belirsizliği arttırdığını değerlendiriyoruz. Ancak tüm olumsuzluklara rağmen, alınan ve alınacak karşı tedbirlerin de etkisi ile, Çin’in dünya piyasalarındaki faaliyetlerinin yavaşlayacağını, ithalatta düşüş, ihracat ve yurtiçi talepte yaşanacak artış sayesinde, 2015 yılından itibaren, çelik üretimimizin kademeli bir şekilde artış eğilimi içerisine gireceğini değerlendiriyoruz.

Son olarak okurlarımıza vermek istediğiniz bir mesaj varmıdır?
Çelik sektörümüzün içerisinde bulunduğu olumsuz koşulların, son iki yıl içerisinde net bir şekilde göstergelere yansıdığını görüyoruz. Sektörün ciddi fedakârlıklarla kurmuş olduğu yapının, uluslar arası piyasalarda başarılı bir şekilde mevcudiyetini sürdürebilmesi için,  enerji fiyatları üzerindeki fonların, hurda ile kömür ithalatından alınan çevre katkı payının kaldırılmasına, diğer girdi maliyetlerinin mümkün olduğu kadar azaltılmasına ihtiyaç duyuyoruz.

Ülkemiz çelikte ihtiyacının üzerinde kapasiteye sahip olduğu halde, dünyanın 7. İthalatçısı olan ender ülkelerden birisidir. Bu sürdürülebilirliği olmayan, dengesiz bir durumdur. Sözkonusu ithalat, dampingli ve kalitesiz ürün ithalatı sayesinde bu kadar yüksek seviyelerde gerçekleşebilmektedir. Karşı karşıya bulunduğumuz haksız rekabetin önüne geçilerek,  dampingli ürün ithalatının engellenmesinin sektörün önümüzdeki dönemdeki gelişimi, Türk ekonomisine olan katkısının daha da arttırılması açısından son derece önemli olduğunu düşünüyoruz.

Bayram Yusuf Aslan
Yönetim Kurulu Başkanı
Türkiye Çelik Üreticileri Derneği

Twitter
LinkedIn